ORALARDA KİMLƏR VAR: ABBAS ABDULLA-70

 

ABBAS ABDULLA’NIN ŞİİRLER KİTABI TÜRKİYE’DE

 

Türk kamuoyunda, türk yazılı ve sözlü basınında ve nihayet Türkiye’deki yabançı diplomatik misyonlar arasında Abbas Abdulla en fazla Azerbaycanın İstanbul Başkonsolosu olarak ABBAS ABDULLAH HACALOĞLU gibi tanınmaktadır.Bu anlamda biz başlığı böyle de ata bilerdik.Başkonsolosun şiirler kitabı.Bu daha çarpıcı olurdu bence.

Farkı yok. Biz Azeri Türk şairinin (önceden söyleyelim ki, Abbas Abdullah Haccaloğlu bu “azeri türkü” kelimesinden de bir o kadar memnun değil,çünki direk “türküm”diyor,bence haklıdır bu görüşünde) şiirler kitabını okurlara aktarmak ümitindeyiz.

Hacaloğlu (Abbas Abdullah bey kendisine böyle denilmesini daha fazla hoşluyor ve biz de yazımızda böyle kullanacağız) bir diplomat olarak Türkiyede yediden yetmişe tanınmaktadır.Yalnız gazetelere ve dergilere verdiği sert, yakıcı demecleriyle değil ve televizyonlardakı çeşitli konularda söhbetleriyle de kamuoyunda sevilmektedir.Bu sevilmenin bir başka nedeni de onun kasitli olarak türkce azeri şivesinde konuşmağıdır. (HATTA İstanbul ağzını, sosyete terimlerini iyi bilse de).

Yalnız bir örneği hatırlatmak isterdim:Hacaloğlu 1996 yılında Türkiye’de görev yapan misyonlara verilen yılın en iyi yabançı diplomatı ödülüne layik görülmüştür.Göründüğü kadari Hacaloglu artık diplomat koltuğunda kendisini yabancı görmüyor ve bu uğurlarıyla iki kardeş milletin bir kez daha yaklaşması yolunda çabalarını yürekten ve candan sarfetmektedir.

“Hacaloğlu anadan diplomat doğmadı, ama anadan ŞAİR doğdu”cümlesini onun için rahatlıkla kullana biliriz.Uzun vakitten beri tanıdığım nedeniyle ben bu sorumlu cümleni yazmaktan korkmuyorum.Anneden şair doğan insan bir Allah vergisinin sahibidir ve Hacaloğlu da bu vergiye sahiptir.

Şair olarak bir uzun zaman yaşamış olan Hacaloğlu şiirlerinde bu zaman tünelinin işıklı ve karanlık iskelelerinden,duraklarından keçerek tezatlı, çarpıcı bir ömür adlamıştır.Hacaloğlu şairliği seçmemiş, şairlik onu bulmuştur.Çocukken çektiği ağrılar ve üzüntüler, çocukken sevdasında olduğu türk havası onu bir şair olarak bütünleştirmiş ve doğduğu Borçalı toprağı ile sonralar yaşadıgı büyük kent (şehir) hayatı geleneğe bağlı modern bir şairin doğuşuna neden olmuştur ve açık söyleyelim ki, bu kanatlardan Hacaloğlu çok akılçıl olarak yararlandığındandır ki, kendi memleketinde şairleri ve yaradıcılığı tartışmalarda ve kavgalarda geçmiş, göze sokulan moda ile sevilen şair olmamış, haman söylediğimiz zaman treninde daimi bir yolcu olarak bu günlere gelip çıkmıştır ki, şimdi önümüzde güzel bir şairin güzel şiirleri vardır.Bizlerde bir atalar sözü var:helva helva demekle ağızda tad olmuyor.Evet, ben Hacaloğlunun şairliği ve şiirleri hakkında bir diploma yazacak kadar bilgideyim ve hatta onun şair olarak çok saklı olan taraflarını da anlatmağa vekil olabilirim.Ama şairi şiirler tanıtır.

Hacaloğlu neden şiir yazmağa başladı? Bu soruya kendisinin yanıtı böyle: “Şiir benim hayatta kendimi ifade eden vasıtamdır, birilerine, bir şeye sevgimi veya nefretimi yalnız şiirle bildirmek elimden geliyor, başka gecerli bir akçem, güçüm yoktur.Hiçbir kimseyi de kendi sevgime, kendi nefretime ortak etmek niyetinde değilim.Eğer yazdıklarım birilerinini yüreğinden haber veriyorsa, birileri benim duygularımı paylaşıyor,sözüme destek oluyorsa bu benim suçum veya gücüm değil, kat ettiğim ömür yoluyla alakalıdır.Demek ki o kimse hayatta benim gördüklerimi görmüş, benim çektiklerim çekmiş.Benim şiirlerim eğer böyle demek mümkünse yaşanmış bir hayatın aksisedasıdır.

 

Men insanım ömr edirem düyada

Men bir derya dünya mende bir ada

Yazık dünya gerg olacak dünyada

ne zamansa men dünyadan köçende...

 

Bunu şair Hacaloğlu diyor:

(Şiirlerden örnekler kitabda yayınlandığ gibi sunulmaktadır. Değişiklik yapmıyoruz).

Hacloğlunun bu ortak turkcede kitabını hazırlayan çok zevkli bir hanım efendi, Fatma Hanım Akpınar Abbas Abdullanın (onun deyimiyle) şair özelliğini derleyerken ayrıcalıkla vurgulamıştır:

“Abbas Abdulla modern Azerbaycan Türk şiirinin iki ayrı temayülünü temsil eden Samed Vurgun ve Resul Rıza mekteplerini şahsında birleştirmiş, her iki şairin an’anelerini şahsı tecrübeleri ve duyumlarıyla uzlaştırmış, yeni bir cığır açmaştır.O şiirlerindeki felsefi düşünce ve yoğun duygularla Resul Rıza’ya, çoşkun halk ve yurt sevgisiyle aşık şairi Samed Vurguna yakındır.”

Fatma Hanım Akpınarın bu değerlendirmesi beni şaşıracak kadar hayretlidir.Bu değerlendirmeni yalnız ve yalnız çağdaş Azeri Türk şiirini sürekli izleyen ve ona tanık olan bir şahsiyet verebilir.Bu anlamda ben Fatma Hanım Akpınarı yalnız ve yalnız kutlaya bilirim ve onu bir araştırmacı gibi tebrik edeyorum.

Sayın Fatma hanım Akpınar’ın bu demecini aşağıdakı şiir kanıtlaya bilir okurlar için

 

Ölenle ölmek istedim

Ölemmedim amma

Üreyim yandı

Men ölende ölmek isteyen

Ölebilmeyen adama.

Anladım ve ağladım.

Bele bir adam varmış,

Ölüm onu menden önce aparmış

 

Bu diziler şair Abbas Abdulla’nın “Anamı hatırladım” şiirindendir.

Şair Abbas Abdullanın şiirler kitabı hakkında bir açıklık getirmek istiyorum: neden bu kitabı bu kadar önemsiyoruz ve neden bu kitabı bu kadar tanıtmak arzusundayız.Bizim kaanetimizce Türkiye’de bir o kadar da tanımayan ve tanınmasında yalnışlıkmlar olan çağdaş Azerbaycan edebiyatı denildikte onun sıradan yok,öncüllerinden biri olan şair Abbas Abdulla şahsıyatı bazı konularda bize yardımcı olabilir tarih için.

Açık konuşalım, çağdaş Azerbaycan Türk edebiyatı bizim düşüncemizce hakikaten yanlış tanıtılmaktadır ve bu tümüyle ayrı bir konudur.Bizim şu andakı amacımız şair Abbas Abdullanın yeni kitabı üzerine düşüncelerin devamıdır ve bu acıklamanı da o nedenle yaptık ki, Türkiye’de böyle gazetelerde tanıtıma bu kadar yer verilmiyor. Bu acıdan Abbas Abdulla şahsında bizim düşündüklerimizle çağdaş Azeri Türk edebiyatına bir anlamda açıklık getirmektir.

Abbas Abdulla sayın Fatma Akpınar’ın sıcak önsözüyle o kadar iyi tanıtılmıştır ki, bizim bu yazımız yalnız bu kitabı elde edemeyenler için, bulamayanlar icin bir arayıştır. Bu yönde sayın Fatma Akpınar’ın şair Abbas Abdulla hakkında bu sözlerine dikkatinizi yöneltmek isterdim: “Önemli ve Abbas Abdulla’nın sanat hayatındakı yeri sebebiyle KLİMENA adlı destanı da bu neşre almak uygun olurdu.Ne yazık ki, daha fazla bir hacma ulaşacağı korkusuyla bu destana yer verilmedi.”

Evet olağanüstü duyumla bu destanın ve bu destan mevzusunun, konusunun ve Abbas Abdulla’nın başka şiirlerinin de ne kadar değerli olduğunu araştırmağa çabalayan hanım Akpınar’a küçük bir arayış sunmak isterdim, yalnız sayın Fatma hanım için yok, okurlar için de, Azeri Türk edebiyatında yeni bir yönü yönlendiren şair Abbas Abdullanın bir özelliğini ortaya koymak isterdim.

Dünya ve her bir halkın edebiyatında BİR ANA, BİR ANNE kultu ve putu denilen bir şey var.Şairler hep ana, anne mevzusunda şiirler yazmış, ana ve anneler için ağlamış ve bütün ömürlerini bu yönde açıklamışlar.Bu inkaredilmez bir hakikat.Bu anlamda Azeri Türk edebiyatı da gericilik yapmamış ve Azeri Türk edebiyatına gelen her kişi anne diye ağlamış ve bir ana edebiyatı denilen edebiyat yaranmıştır.Bu özeliiği biz inkaretmiyoruz. Ama Abbas Abdulla kendisinden önce Azeri Türk edebiyatında özden ve evezsiz, eşitsiz hizmetliri olan, çağdaş,Azeri Türk edebiyatının ölümsüz isimlerinden olan ve maalesef Türkiyede hiç tanınmayan bir şairin Ali KERİM’in edebiyata getirdiği geniş planda ve geniş anlamda ATA-BABA konusunun , mevzusunu daha da genişlendirdi ve bu mevzida kısa şiirleri harıç hakikaten Azeri Türk edebiyatının en güzel yapılarından birini Fatma hanım Akpınar’ın teessüfla hatırlattığı kitaba dahil olmayan KLİMENA DESTANI’ni yazdı.Ve bunula bir ata, baba mevzusu edebiyatta kendi yerini buldu.

Açık söyleyelim ve bu bizim fikrimizce böyledir,kimseye bu kanaati zorlaya bilmeriz.Biz bu gün bir Azeri türk edebiyatı kişisi hakkında konuşup yazıyoruz ve onun bu edebiyatta yerini belirlemek için bu belirlediğimiz yeri okurlara aktarmak üçün çaba sarf ediyoruz ve inanıyoruz ki, TÜRK EDEBİYATI DİZİSİ serisinden yayımlanan bu kitab da bizim kanatimize göredir.

Evet, Türk edebiyatı Abbas Abdulla’nın şahsında yeni bir kişisini kazanmış ve Türk edebiyatı bu kişiyle daha fazla, daha geniş ufuklara uzaya bilecek düşüncesindeyiz.

Şair Abbas Abdulla KİMLİĞİM şiirinde diyor:

 

Borçalıda

Bolnis-Kepenekçi kendinden

Abdulla Ağa’nın oğluyam

Anam:Salatın Hanım,Daşdemir gızı

Dünyaya gelmiyim

1940’ın mayıs’ı

Gelişimden bir ay sonra geyb ettim atamı.

 

Evet, bu hoşbaht hadise, olay yalnız azeri türk edibiyatnıa değil, hem de türk edebiyatına ber yaratıcı, bir şair bağışladı ve bu şair kendisiyle , kendi ağrılarıyla birkimsenin yapamayacğı şeyleri yaptı.

Öncelikle Türk edebiyatında yerini belerledi.

Hakkında konuştuğumuz bu kitap bunun kanıtı.

Türk edebiyatı dizisi’sinden yayınlanan bu kitab bunun kanıtı.

Ve Türk dünyasında uzun uzun yıllardan sonra bağımsızlığa kavuşan bir Azeri Türk memleketinin ilk Başkonsolosu olarak İstanbul’a geldi, uzun uzun yıllar öncesi uzak akrabası olan Azeri Türk yazarı Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin ilk konsolosu olan Yusif Vezir Çemenzeminli gibi görevini yaptı ve Yusif Vezir Çemenzeminli’nin hayatını düşüne düşüne inşallah bu günlere gelip çıktı ve daha büyük uğurlara ulaşacağına inanıyoruz.

 

Ve Hacaloğlu’dan iki şiir

Hoş geldin derdim menim

Ne vaxt getmiştin

Hiç bilmemiştim.

Hara getmiştin, üreyimden isti yuva

Menden sadıg dost mu aradın?

Altı ay öttü

Müemmalı garanlıg görüşümüzden

Hele ki, ölmemişem sağam

Amma minalanmış torpağam babam

Toxunan olsa partlayacağam....

 

İSTANBUL

 

Çok güzel tanıyıram bu şeheri

Yalnız caddelirini sokaklarını

Yyalnız Boğaziçi’ni Garşıyaka’yı değil

Hem de gözelim gözel insanlarını

Hem de ağıldan sakatlarını

İki deniz arasında İstanbul

Lövber salmış bir gemi

ğözel tanıyıram bu şeheri

Çocuk ana-babsını tanıyan kimi.

 

Yazi Turkiyenin ORTADOGU gezetinde de yayinlanmisdir.

 

 

Tofiq ABDİN

 

525-ci qəzet.- 2010.- 15 may.- S.27.