Mehmet
Emin Resulzade'nin Almanya ile ilişkileri -
Azerbaycan
matbuatı ve medyada Mehmet Emim Resulzade'nin II. Dünya
Savaşı'nda Alman makamları ile münasebetleri hususundaki
yazıları ve konuşmaları takip ediyorum. Maalesef bu hususta
malumatı olan çok az sayıda şahsa müracaat
edilmiştir. Medyada bu konuda heyecanlı ve iddialı konuşan
bir hatip Resulzade'nin Berlin'i terk ederek Türkiye'ye
döndüğünü söylüyordu. Halbuki, Resulzade
1930 yılında ayrıldığı Türkiye'ye
dostlarının gayretiyle ancak Türk
vatandaşlığına kabul edilerek 1947'de
dönebilmiştir. Dışarıda kaldığı
yıllarda 1939 eylül ayına kadar Polonya'da, 1944
yılına kadar Bükreş'te, arada ise kısa süreli
olarak Almanya ve Fransa'da yaşamıştı.
Kısaca
belirtmek gerekir ki Resulzade'nin Avrupa'daki faliyetlerini tek
başına ele almak doğru olmaz. Çünkü o, ve
Sovyetler Birliği'nden hicrete mecbur kalmış diğer
aydınlar, siyasetçiler, genelde Sovyetlere karşı
faaliyetlerinde işbirliği yapmışlar ve beraber kararlar
alarak müşterek hareket etmişlerdir. Bu sebeple
Azerbaycanlı Kırımlı, Tataristanlı,
Dağıstanlı ve Türkistanlı siyaseçtilerin
Almanlarla ilişkilerinden birlikte bahsetmek zarureti vardır.
Azerbaycan'daki
son tartışmalara temas etmeden önce Sovyet egemenliğinden
sonra memleketlerinden uzaklaşarak siyasi muhacir olan Türk
uruglarının önderlerinin yaşadıkları
ülkelere ve onların siyasi ilişkilerine bakmak gerekiyor. Bu
insanların ekseriyeti önce Türkiye'de ikamet etmiş ve
neşriyat faaliyetini sürdürmüşlerdir. Türk-Sovyet
ilişkilerindeki gelişmeler sonucu artık siyaset ve neşriyat
yapamadıkları Türkiye'den ayrılarak Polonya'nın
kurduğu Promete teşkilatının sağladığı
imkanlarla aynı faaliyetlerine devam ettiler. Mehmet Emin Resulzade ve
Tataristanlı Ayaz İshaki dergilerini Almanya'da
çıkarmakla beraber Varşova'da ikamet ettiler. Mustafa
Çokayoğlu, Paris'te oturdu, dergisi iki değerli yardımcısının
nezaretinde Almanya'da çıktı. Sadece, Kırımlıların
lideri Cafer Seydahmet Kırımer, İstanbul'da ikametine devam
etti, dergileri Emel, Romanya Köstence'de neşriyatını
sürdürdü. O dönemde Kırımer, dışarıdaki
dostlarının Türkiye ile olan bütün meselerinin
çözümünde aracılık yaptı. Onun da Promete
önderleri ile de samimi ilişkileri vardı.
Almanya'nın
1939'da Polonya'ya saldırdığı, henüz Sovyetlerin
savaşta iştirak etmediği sırada, Promete önderleri,
Varşova'da bulunan Resulzade, İshaki, Mirza Bala, Ali Azertekin,
Dağıstanlı Said Şamil'i Almanların eline
geçmemeleri için tahliye ederek Romanya sınırına
kadar geçirmişlerdir. Yolda konakladıkları bir yerde
üzerlerinde bulunan pasaport ve lüzumlu bazı evrakın
dışındaki kağıtlarını
yakmışlardır. Resulzade, Romanya'ya
ulaşıldığında üzerindeki kimlik vesikası ile
Türkiye'ye girişinde sıkıntısı
yaşayabileceği düşünülerek, yakın dostu,
Bükreş Büyükelçisi Hamdullah Suphi
Tanrıöver'in himayesinde savaş süresinde
yaşayacağı Bükreş'te kalmış, diğerleri
Köstence'den deniz yolu ile İstanbul'a gitmişlerdir.
Bu
siyasi önderlerin Almanya'da 1932'de iktidara gelen Nazi Partisi ile
çok samimi ilişkileri olduğuna dair matbuatta herhangi bir
kayıt olmadığı gibi, Sovyetlerin II. Dünya
Savaşı'nda Varşova ve Almanya'da ele geçirip Moskova'ya
götürdükleri Promete teşkilatı ile Alman emniyetinin
arşivlerinde de buna dair kayıtlar ortaya çıkmadı.
Eğer olsa idi, soğuk savaşın bütün
şiddetiyle hüküm sürdüğü 1950-1980
arasında Sovyetler, Batıda, bilhassa Türkiye'de kendilerine
yakın parti, teşkilat ve matbuat organlarına bunları servis
ederek ideolojik mücadelede malzeme olarak kullanmalarını
isterdi. Soğuk savaş döneminde ve Sovyetlerin
dağılmasından sonra bile Türkiye'deki Marksist
çevreler, Türk milliyetçilerinin II. Dünya
Savaşı sırasında Almanya'dan mali destek
aldıklarını, emekli General Hüseyin H.Emir Erkilet ve Nuri
Paşa'nın Alman yanlısı olduklarını propaganda
ederek akılları sıra onları
itibarsızlaştırmaya çalışmıştır.
Almanya
1941 sonbaharında Kızıl Ordu'yu perişan ederek Ukrayna'da
ilerleyip, Kırım'ı ele geçirdikten sonra Harp Akademileri
Komutanı, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün
yakın arkadaşı, Korgeneral Ali Fuat Erden ile o tarihte
Cumhuriyet gazetesinde savaşla ilgili makaleler yazan, emekli
Tümgeneral H.H.Emir Erkilet'i Doğu cephesini ziyarete davet
etmişti. Generaller, 14 Ekim-5 Kasım 1941 tarihleri arasındaki
seyahatlerinde, Romanya üzerinden mücadelenin sürdüğü
cephe hatlarına kadar yaklaşmışlar, Kırım'da
henüz ele geçen Odesa'yı ziyaret etmişlerdi. Erkilet,
ziyaret sırasında gazetesine gözlemlerini günü
gününe göndermiştir. Ziyaretin son safhasında,
Almanya'da, Berlin Türk elçiliğindeki 29 ekim Cumhuriyet
Bayramı kutlama merasimine katılmışlar, Hitler'le
karargahında görüşmüşlerdir.
Resulzade
için Azerbaycan'da olduğu gibi, Türk matbuatında da
Erkilet hakkında gerçekle bağdaşmayan çok afaki
şeyler yazılmış ve yazılmaktadır. Erkilet,
Kırım'ın bağımsızlığı için
mücadele eden isimlerden Edige Kırımal'a 1954'te
yazdığı mektubunda, General Erden'in fırsat vermemesinden
dolayı esir Türk askerlerin durumunu anlatmak için Hitler'le
özel olarak görüşemediğini yazıyor. Bu bilgiyi
Hitler'le münasebet konusundaki rivayetlere açıklık
getirmek için özellikle kaydettim.
C.S.Kırımer,
Polonya'nın Sovyet mahkumu milletlere yaptığı desteği
iyi biliyordu. Çok dirayetli, akıllı biriydi, siyasete ve
dünya ahvaline vakıftı. Eylül 1939'dan sonra Emel
dergisindeki başyazılarında Almanya'yı tenkit eden
ağır ifadeler kullanmış, Leh ve Finlandiya'nın askeri
dirençlerini övmüştür. Bu yazılarının
ileride aleyhinde kullanılacağını muhakkak biliyordu. Ama
kadirşinaslık gereği bunları kaleme almakta beis görmemiştir.
Kırımer ve Ayaz İshaki, savaş süresince Almanya'ya
adım atmamışlardır. Mustafa Çokayoğlu
Almanya'nın 1941'de Rusya'ya saldırmasından sonra Paris'te, bir
süre göz altında tutularak Berlin'e getirilmiş, esir
kamplarını ziyaret etmesi düşünülen heyete dahil
edilmiştir. Ziyaretler ve kısa temaslar sonunda,
yakınlarına dönmek üzere olduğunu bildirmiştir
ama Alman yönetimi tarafından esir kamplarındaki
temaslarında tifüs mikrobu kaptığı, Berlin'de
27.12.1941'de vefat ettiği açıklanmıştır.
Çokayoğlu'nun Türkiye'ye yerleşen yakın mesai
arkadaşı Prof. Dr. Tahir Çağatay,
karşılaştığı olumsuzlukları Almanlara
hissettirmiş olabileceği ve onlarla iş birliğine
yanaşmayacağı düşünülerek
zehirlendiğine inanıyordu. Bu sebeple yanında bulunan, Alman
makamları ile çok yakın münasebetleri olan Veli
Kayumhan'a hiç bir zaman sıcak bakmamıştır.
C.S.Kırımer,
Almanları eleştirmesine rağmen onlar Kırım'ı ele
geçirince Dışişleri Bakanı Şükrü
Saraçoğlu ve Nuri Paşa ile görüşerek
olurlarını alıp, Alman makamları ile temas etmeleri ve
Kırım'a seyahat izni almaları için Müstecip
Ülküsal, Edige Kırımal ve eşini 27.11.1941'de
Almanya'ya göndermiştir. Onlar temasları ve
ısrarlarına rağmen Kırım'ı ziyaret izni
alamamışlar, Ülküsal 1942 Ağustos başında
İstanbul'a dönmüş, Kırımal milli işlerde
çalışmak üzere eşi ile kalmıştır.
Kırımer, savaşın başlarında yapılması
gereken hususlarla alakalı notlarında Türk elleri namına
Berlin ile temas ve faaliyetlerde bulunacakların muayyen ve sarih bir
programla mücehhez ve disiplinli hareketlerinin elzem olduğunu
yazmıştır. Bu konuda sistemli ve tafsilatlı
hazırlık yapmış, Kırımal vasıtası ile
Alman makamlarına eğitim, dini, sosyal, propaganda, güzel
sanatlar, matbuat, siyasi, milli konular başlıkları altında
toplanmış bir talepler listesi takdim edilmiştir.
Resulzade'nin
Bükreş'te her gün birlikte olduğu Tanrıöver,
Türk askeri ataşesi Kenan Kocatürk'le siyasi ve askeri
gelişmeler hususunda fikir teatisinde bulunduğu biliniyor.
Resulzade'nin İstanbul'da ikamet eden Kırımer, Mir Yakup
Mehdiev, Said Şamil ile haberleştiği muhakkaktır. Bu önderler
savaşın gidişatını yakından takip etmişler,
doğan fırsatlardan istifade edebilmek için yeni fikirler
üretmişlerdir. Harp sonunda Almanların mağlup olması
halinde, Rusya mahkumu Türklerin yeniden korkunç durumlara
düşebileceklerini, bunu önlemek için Almanlardan istifade
ederek, 20 yıldan fazla bir zamandan beri Bolşevikler tarafından
her vasıta ile yıkılmağa
çalışılmış olan milli bünyenin
sağlamlaştırılması ve teşkilatlanmanın elzem
olduğunu düşünmüşlerdir.
Ankara'daki
Alman Büyükelçisi Franz von Papen, Alman
Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği
5.8.1941 tarihli, Pan-Turan hareketine sempati duyan şahıslar
hakkındaki değerlendirmelerini ihtiva eden raporunda, Resulzade'nin
özelliklerini, ilişkilerini sıralamış ve ona
karşı "ihtiyatlı davranılması" tavsiyesinde
bulunmuştur. Bu ifade, G.Mammulia-R.Abutalibov'un "Ateş
Ülkesi" adlı eserlerinin Türkçe baskısında
"belli bir dikkat gösterilmelidir" olarak
çevirilmiştir. Son tercümedeki ifade daha mülayimdir.
Papen'in diplomatik ifadesinin açık
karşılığı "bu şahsa güvenmeyin"
demektir. Alman makamları, elçilerinin hakkında böyle
ifade kullandığı Resulzade ile acaba hangi seviyede
işbirliği yapabilir?
Almanya'nın
müttefiki Romanya'da oturduğu için dolaylı olarak Alman
gözetiminde bulunan Resulzade'nin, Berlin'de siyasi muhacir
önderlerle Adlon Oteli'nde yapacakları toplantı davetini kabul
etmemesi mümkün değil idi. Almanlar onu sebep göstermeden
istedikleri anda göz altına alabilirler di. Resulzade'nin Adlon
toplantısına Azerbaycan adına çağrılan Mustafa
Vekilli, Mir Yakup Mehdiev, Hüsrev Sultanov, Halil Hasmemmetli, Fuat
Emircan ile birlikte çalışması mümkün
değildi. Alman araştırmacı Patrik von zur Mühlen'in
"Gamalıhaç ile Kızılyıldız Arasında
İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyet Doğu
Halkları'nın Milliyetçiliği" isimli eserinde
Resulzade'nin; 7 Ekim 1942'de Kırımal'a, "Azerbaycan'ın
bağımsızlığının ilanı olan esas
hedefinin, Alman siyaseti ile bağdaşmayacağını beyan
etmesine rağmen Alman ordusu, Hariciye Bakanlığı ve
Şark Bakanlığı ile işbirliği yapmaya ve
uzlaşmaya hazır olduğunu" yazması maksadı
aşan bir yorumdur. Resulzade'nin böyle bir söz söyleyip
söylemeyeceğini ve Mühlen'in kaynak olarak
Kırımal'ı göstermesinin gerçek olup
olmadığını yorumlamak gerekiyor.
Sovyet
eğitimim siteminde yetişen, hayata ve olaylara başka
açıdan bakan lejyon askerleri; hiçbir zaman uyuşamadığı
siyasi kadrolarla; Stalin'in bütün tekliflerine rağmen siyasi
inançlarının temel ilkesi olan hürriyeti ve
vatanının bağımsızlığı feda etmemek
için mücadele eden, bu yolda ailesini de terk etmek zorunda kalan
Resulzade'nin, siyaseten çok güçlü bir Alman devleti
ile pazarlık masasına oturmak asla kabul etmeyeceği bir
zorlamadır. Müzakere masasına oturduğu zaman yanında
olanlarla temel ilkelerde fikir birliğinde olmanın gerektiğini
bilecek kadar siyasi tecrübeye sahiptir. Mühlen'in, Resulzade'nin
uzlaşmaya karar verdiğini ileri sürdüğü 7 Ekim
1942'de Almanlar Kafkasya'ya girmişti, Azerbaycan'a ulaşmaları
an meselesiydi. Siyasetçi olarak çok farklı hadiselerle
karşılaşan Resulzade, Almanların savaşa devam etmeleri
için ihtiyaç duydukları en önemli maddelerin
başında petrolün geldiğini, Azerbaycan'ı ele
geçirdikten sonra ne pahasına olursa olsun bu ülkeyi ellerinde
tutacaklarını, esas sahiblerine asla vermeyeceklerini iyi biliyordu.
Almanya'da
temaslarını sürdüren Müstecip Ülküsal,
Romanya Dobruca'dan zahire ve erzak top layıp gıda
sıkıntısı çekilen Kırım'a
gönderilmesi işini organize etmek üzere 7.2.1942'de Romanya'ya
gitmiştir. Bükreş'e vardığında ve dönüşünde
Hamdullah Suphi Tanrıöver ile
görüşmüştür. Tanrıöver, daha Şubat
1942'de ona şunları söylemiştir: "Romen
subaylarından ve Finlandiya subaylarından
anlaşıldığına göre Almanlar Rusya
savaşını kaybedeceklerdir. Rusya'nın dehşetli ve uzun
kışı ile geniş toprakları bunda büyük rol
oynayacaktır. Bu sebeple Almanlara pek güvenmemelisiniz,
dayanmamalısınız. Hesaplarınızı buna göre
yapmalısınız". Ülküsal, bu ziyaretinde Resulzade
ile de görüşmüştür. O, Tanrıöver'in
söylediklerini, dönüşünde Kırımal'a
aktarmıştır. Tanrıöver bu düşüncelerini
her gün birlikte olduğu Resulzade ile muhakkak müzakare
etmiştir.
Resulzade,
toplantı için 26 Mayıs 1942'de Berlin'e gitmiş, 29
Mayıs tarihinde ziyaretine gelen Müstecip Ülküsal'a
şunları sormuştur: "Müstecip Bey, siz 6 aydan beri
buradasınız, birçok temaslar yapmış ve birçok
şey öğrenmiş olmalısınızdır.
Anlatırmısınız neler olup geçti?".
Ülküsal bu soruya, "Rus Bolşevikleri ile Alman Nazileri
arasında kendilerinden olmayan milletlere karşı olan
tutumları bakımından fark yoktur. İkisi de kendi
milletlerinin çıkarları, hegemonyaları için
diğerlerini esir ve köle olarak çalıştırmak,
sömürmek gayesini gütmektedir. Bunu Almanlar belki biraz daha
kaba ve çabuk olarak yapacaklar. Ruslar ise daha sinsi ve kurnazca
yapacaklardır. Biz Türkler için bu efendi
değiştirmek gibi bir şey olacaktır. Ben şahsen
Kırım'a gidebileceğimden emin değilim. Gitsem bile esir
muamelesinden fazla bir durumum olmayacak" cevabını
vermiştir. Resulzade'nin ona "Biraz bedbinliğe
kapılmış değilmi sin?" demesine rağmen onun
sözlerinden etkilenmemesi mümkün değildir.
EdigeKırımal
ve Halim Baliç'e, uzun ve ısrarlı müracaatlardan sonra 13
Ekim-21 Kasım 1942 tarihleri arasında Kırım'a seyahat izni
verilmiş, memleketlerinde serbestçe dolaşma ve istedikleri
şahıslarla görüşme yapmalarına göz
yumulmamıştır. Onlar Milli Fırka'ya mensup eski
mücadele arkadaşları ile görüşmek, komünizm
döneminde yaşananlar hakkında malumat sahibi olmak istiyor
lardı. Seyahatlerinden bekledikleri neticeyi alamadan
dönmüşlerdir. Kırımal, 7 Ekim 1942'de Resulzade ile
görüştüğünde gezi intibalarını,
karşılaştıkları sıkıntıları
sıcağı sıcağına anlatmış, onun da
sormuş olması gerekir.
Bu
gerekçelerle Mühlen'in kaynaklık vasfı
tartışmalıdır. Kırımer, Resulzade ve
İshaki'nin yazdık ları mektupların vesikaların
kopyalarını muhafaa ettiklerini biliyorum. Kırımal'ın
birçok notunu, mektubunu gördüm, inceledim. Arap alfabesi ile
yazılmış mektubuna rastlamadım,
gördüğüm mektupları, notları mürekkepli
kalem ile Türkçe yazılmıştı. Emniyet sebebiyle
savaş sırasında evrakını kopyalı
hazırlayacağını sanmıyorum. Ülkeler arasında
posta hizmetleri aksak ve postanın açılma riski vardı.
Kırımer, mektupları Almanya'ya diplomatik kanal kullanarak
elçilik vasıtası ile veya kuryelerle gönderiyordu.
Kırımal, ancak 1945'te savaşın bitiminden sonra daktilo
kullanmıştır. Mühlen'in Kırımal'a
gönderdiği mektuplar, Almanca kaleme alınmıştı.
Daktilo kullanmayan Kırımal'ın İstanbul'a Milli Fırka
merkezine yazdığı Türkçe raporları, dil
bilmeyen Mühlen nasıl okumuş veya değerlendirmiş
olabilir? Onun Kırımer'in arşivinde
çalıştığına dair bir bilgi de yoktur.
Mühlen'in kitabı 1971'de Almanca basılmıştır. O
tarihte sağ olan Kırımal eseri incelemiştir. Ama
muhtevası hakkında itirazı olup olmadığını
bilmiyoruz, tanık olabilecek herkes dünyadan ayrıldığı
için tahkik etme imkanımız da yoktur. Sonuçta,
Resulzade, Bükreş'e dönmüştür.
1942'ye
kadar Azerbaycan siyasi muhaceretinin tarihi incelendiğinde Resulzade'nin
Müsavat Partili Halil Hasmemmetli ve Mustafa Vekilli ile hem parti hem de
Azerbaycan Milli Merkezi'nde tartışmasız geçirdikleri
yıllar azdır. Mir Yakup ve Hüsrev Sultanov'un zaten partileri
ayrı idi. Mir Yakup sonraki yıllarda biraz Müsavat'a
yaklaşmıştır. Halil Hasmemmetli, daha sonra Resulzade'nin
keskin muhalifi Haydar Bammat'ın "Kavkaz" grubuna
katılmıştı. Almanlara yakın duran, dergilerini Alman
müttefiki Japonya'nın sağladığı mali kaynaklarla
çıkaran Bammat, Şimali Kafkasyalı olarak Adlon
toplantısına davet edilmiştir. Hasmemmetli de onun
vasıtası ile davet almış olmalıdır. Resulzade,
Müsavat Partisi'nin 1936 da Varşova'da yapılan
konferansında alınan kararların takipçisi olmuş ve
Azerbaycan Milli Merkezi'nin üye teşkilinin de bu kararlar
çerçevesinde olmasına özen göstermiştir.
C.S.Kırımer'e gönderdiği, yakında Azerbaycan'da bir
dergide çıkacak makalemize konu olan 4. 11. 1937 tarihli
mektubunda, partide yaşanan ihtilaf, Vekilli ve Mir Yakup hakkındaki
kanaatleri açıktır. Mustafa Vekilli ile siyasette bir daha
beraber olmamış, 1954'te yeniden organize edilen Azerbaycan Milli
Merkezi'nin terkibine savaş sonrasında Türkiye'ye gelen bazı
muhacirler alındığı halde o dışarıda
bırakılmıştır.
C. S.
Kırımer, F. V. Papen'e gönderdiği 21.10.1943 tarihli
mektubunda Almanların Kırım'daki siyasetleri hakkında
görüşlerini açıklamıştır.
Yukarıda belirttiğimiz talepler listesinde sıralanan ve yerine
getirilmeyen hususlarla ilgili eleştirilerini açık olarak
yazmıştır. Papen'den harp zarureti ile Kırım'ın
tahliye edilmesi halinde halkından hiç olmazsa
gönüllü askerlerle siyasi, milli, dini işlerde
çalışmış olanlar ile bunların ailelerinin
mutlaka yurttan çıkarılarak Romanya Dobrucasına
yerleştirilmelerini istemiştir. Bu talebin takipçisi
olmuş, Kırımal 1944 yılı mayıs ayında
özel olarak Almanya'dan memleketine giderek Kırım'daki tahliye
işlerini takip ederek millettaşlarının Romanya'ya
geçmelerini sağlamıştır.
Almanlar,
Doğu halkları olarak bilinen, Rus olmayan milletlere
bağımsızlık vereceklerini beyan etmemişlerdir. Onlar
lejyonlarla ilgili siyasetlerinde şiddetle karşı oldukları
Sovyetlerin yolunu takip etmişlerdir. Lejyonları, kabile esasına
göre isimlendirip bölmeleri, onların
çıkardıkları gazete ve dergilerinde ortak
Türkçeden farklı uygulama yapmaları bu siyasetin
örnekleridir. Almanlar, Resulzade, İshaki, Kırımer gibi
önderlere muhatap olmak istememişlerdir.
Azerbaycan
lejyonunun A.Fetali Dudenginski'nin tecrübesiz ve donanımsız
ellerinde kalması büyük talihsizliktir. Onun 6-10 Kasım
1943 tarihleri arasında gerçekleştirilen Azerbaycan
kurultayında yaptığı konuşdaki bağımsızlık
talebi, temenniden öteye geçmemiştir. Aynı
Dudenginski'nin kurduğu Azerbaycan Milli Meclisi, kasım 1951'de
Almanya'nın Weisbaden şehrinde, bölünmemiş bir
Rusya'nın ihyasını esas alan, 917'den sonra
bağımsızlıklarını kazanan Rus olmayan milletlerin
kurdukları devletleri tanımayan "Rusya Halklarının
Kurtuluşu Şurası"nın toplantısına katılmış
ve alınan kararlara imza atmıştır. Dudenginski, bizzat
delege olmamış, Ceyhun Hacubeyli, Ekber Ağa
Şeyhülislam ve lejyoner İsmail Ekber, "Azerbaycan Milli
Meclisi'ni temsil etmişlerdir. Bu görüşmeler İstanbul
ve Ankara'da yapılan toplantılarda şiddetle
kınanmıştır. Resulzade'nin Weisbaden toplantısı
öncesinde Ekber Ağa Şeyhülislam'a yazdığı
mektuplar muhakkak gün ışığına
çıkmalıdır. Onun 1952'de Münih'te toplanacak
Kafkasya Konferansı vesilesiyle Alihan Kantemir'e gönderdiği
mektupta, Sovyetlere karşı yürütülecek
mücadelenin inisiyatifinin Weisbaden toplantısına iştirak
edenlerin elinden alınması için yapılması gerekenler
hususundaki teklifleri, engin siyasi tecrübesini yansıtmaktadır.
Dudenginski katledildiğinde Ankara'da Azerbaycan Kültür
Derneği'nin tertip ettiği toplantıda yaptığı
konuşma ise gerçek bir mümine yakışacak
olgunluktadır.
Bu
konuda çok şeyler yazılabilir. Ayaz İshaki ve Mustafa
Çokayoğlu'nun eserleri ve mektupları memleketlerinde 15 ve 12
cilt halinde toplu olarak neşredilmiştir.Resulzade hakkında
Azerbaycan'da değerli eserler çıkmakla beraber bütün
külliyatının, bilhassa dağınık halde
şahıslarda bulunan mek tuplarının toplanarak
neşredilmesi gerekmektedir. Devletin tahsis edeceği bir fonla bu
çalışmanın öncelikle tamamlanması temenni olunur.
Azerbaycan'ın Ermenilerle meselesi devam edecektir. Yapılacak
çalışma tamamlanırsa, kökü maziye dayanan bu
gaile tekrar gündeme geldiğinde "hini hacet" olarak
verilecek cevaplarda başvurulacak ana kaynak olacaktır.
Ömer Özcan
Ədəbiyyat qəzeti.-
2020.- 12 iyun. S. 30-31.