Türk ədəbiyyatı dünyaya söyləyəcək
sözü olan bizim
üçün, eləcə də bəşəriyyət
üçün qiymətli
bir xəzinədir
"Ədəbiyyat
söhbətləri"
"Olaylar"ın AMEA Nizami Gəncəvi adına Ədəbiyyat İnstitutunun Ədəbi
tənqid şöbəsinin
aparıcı elmi işçisi fil.f.d., dosent Elnarə Qaragözovanın
moderatorluğu ilə "Ədəbiyyat
söhbətləri" layihəsinin
növbəti qonağı
şair, yazıçı,
Türkiyə
"A kalemler" dərgisinin
və dijital ədəbiyyat, mədəniyyət,
sənət qəzeti
olan www.edebiyatgazetesi.net-in yaradıcısı
və baş redaktoru Selim Tunçbilekdir.
E.Q. - Xoş gördük Səlim bəy. Sizi "Ədəbiyyat Söhbətləri"nin müsahibi olaraq görməkdən çox məmnun olduq. İlk sualım belədir: Ədəbiyyat Selim Tunçbileyin ömrünün
önəmli bir məqamıdır. Peşmansınız
yoxsa bir daha dünyaya gəlsəniz yenə sözü seçərdiniz?
S.T.- Hoş bulduk Elnara hanım. Kesinlikle tekrar seçerdim. Yazmak ve okumak benim için vazgeçilmez bir hayat biçimi. Bu tutkumdan pişmanlık duymam asla mümkün olamaz.
E.Q. -
Türkiyənin önəmli ədəbiyyat
platformalarından biri
olan "A kalemler" dərgisini azərbaycanlı oxucular və bizim ədəbi
cameəmiz üçün
qısaca necə özətləyə bilərsiniz?
S.T. - A
Kalemler dergisini kısa özetlemek istemem
açıkçası... Zira
o benim yılların birikimini ve çabasını
yansıtmak istediğim bir oluşumun adı. Kayseri
Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile birlikte
yürüttüğümüz yazarlık okulunda
yetişmiş kıymetli öğrencilerimizle birlikte
temellendirdiğimiz ve bir ahlaki ilke üzerine temellendirerek var
olmuş bir dergi. Ahlaki temeli şu: Belediyemiz bize yazarlık
okulunda verdiğimiz derslerin karşılığı olarak
bir ücret ödemişti. Bizde kamu kaynağından bize
verilen bu ödeneği ve kamu yararına kullanmak arzusu ile
başta yazarlık okulu öğrencilerinin yazdığı
bir dergi çıkaralım dedik. Bir süre sonra dergimize pek
çok kıymetli yazarlarımızdan eserler gelmeye
başladı. Ve dergimiz ülke genelinde hem matbu olarak
basılan hem de internet ortamında takip edilen önemli bir
yayın haline geldi. Dünyanın keskin ve tehlikeli biçimde
yol almaya çalıştığı günümüzde
milletlerin ve insanlığın geleceğinin ne olacağı
konusunda taşıdığımız endişe bizim sesimizi
daha da yükseltmemize sebep oldu. Çıkış
yazılarımızda temeli bu kaygılarımız
oluşturdu. Türkçe kaygımız başta olmak
üzer, Türkistandan Balkanlara, Kafkaslardan Ortadoğu ve Afrika
coğrafyasına, Avrupadan geriye dünyanın neresinde bir
Türk varsa onların dertleriyle dertlenmek ve onların acılarını,
sevinçlerini, kaygılarını Türkçe dile
getirmek isteme arzumuz idealimiz bizi kısaca akalemler dergisini
çıkarmaya bizi teşvik etmiştir.
E.Q. -
Bu günün türk
şeir və nəsrində nə var, nə yoxdur?
S.T. -
Türkçe edebiyatın tüm Türk dili
coğrafyasında ciddi gelişmeler kazandığı
inkâr edilemez bir gerçek. Türkçe edebiyat
dünyamıza söyleyecek sözü olan bizim için milli
insanlık için kıymetli bir birikimdir. Cengiz Aytmatov,
Bahtiyar Vahabzade, Orhan Pamuk Türkçenin Dünyamıza
yansımalarıdır.
Türkçe yazan her kalem analarımızın ak
sütünden insanlığa lezzet aktarımlarıdır.
Türkçe her metni böyle görmek gerekir ve çok
kıymetlidir.
E.Q. -
Azərbaycan ədəbiyyatının hansı şair və
yazıçılarını özünüzə daha
yaxın bilirsiniz və niyə?
S.T. -
Türkçenin her coğrafyası her lehçesi her
ağızı bizim ilgi ve bilgi alanımızın
dışında değil. Türkoloji okumuş bir insan olarak
bu bir bilgilenme görevidir de...
Azerbaycan Türkçesinin tüm yazarları zevkle
okuduğumuz güzel Türkçemizin soylu damarlarından
birini oluşturur. Sadece batı Türkçesini değil en
doğu Çağatay lehçesini de yakinen takip etmeye gayret
ediyoruz. Kıymetli dostlarımızın
çıkardığı Kardeş Kalemler dergisi başta
olmak üzere, çeşitli etkinlikler bunu takip etmemize zemin de
hazırlıyorlar. Birkaç yıl önce Kazakistanda
yapılan Türkçe şiir şöleninde güzel
Türkçemizin tüm lehçelerini terennüm etme
bahtiyarlığını tattık. Edirne de tekrarını
yaşadık. Çeşitli etkinlikler bağlamında
Türkçenin tüm sevdalılarıyla bir araya gelmek bizi
bu noktada besleyen ve haberdar eden etkinlikler oluyor. Maarif okulu ve öncesi
çalışmaların Türk Dünyası için
önemini bilen birisiyiz. O okulun yansımalarını
güzümüzde dahi tüm iklim coğrafyamızda
görmek mümkün. Kalemlerimiz kardeşliğimizin
pekişmesinde öncü isimlerdir. Mesela bu bağlamda Ali Bey
Hüseyinzadenin hayat dergisinde bin dokuz yüzlü
yılların başlarında yayınlanan "Türk Kimdir
ve Kimlerden İbarettir" başlıklı
yazısını önemserim. Anar Rızayevin beş katlı
evin Altıncı katı adlı eseri kurgu
açısından önemserim. Hayatın içinden gelen
döngüler açısından kıymetli bulurum.
Hatırlamak bende de bir olayı yeni baştan yorumlamaktır.
Yaşananla hatırlanan asla aynı değildir. Bahtiyar Vahapzade
Türkçenin en güçlü birkaç şairi
arasındadır. Resul Rıza ile şiirlerim arasında bir
akrabalık olduğunu düşünürüm mesela.
Günümüz Azerbaycan edebiyatını da Kamal Abdullah
başta olmak üzere imkânlar ölçüsünde
takip etmeye çalışıyorum.
E. Q. -
Türk toplumu üçün önəmli olan hansı məqamları
ədəbiyyatda görmək istərdiniz?
S. T. -
Elnaraların veya İlham beylerin veya Mehmetlerin acılarına,
sevinçlerine, üzüntülerine mutluluklarına ve insani
erdemlerine Arjantinde, Filipinlerde, Hindistanda, Meksikada Sudanda ki
insanların da duyumsamasını ve ortak olmaya davetini
Türkçe edebiyatın gücü açısından
kıymetli bulurum. Bu ıstırabın tanığı olarak
Aytmatov kıymetli bir kalemdir. Anar Kıymetli bir şahsiyettir.
E.Q. - Redaktor deyil, şair,
yazıçı Səlim Tunçbileyedir bu sualım: Sizin
üçün şeir yoxsa nəsr əsərləri daha
önəmli və dəyərlidir?
S.T. - Bu
konudan benim bir tercihte bulunmam zor olsa da şiir ilk göz
ağrım. O nedenle ilk şiir kitabım On
Üçüncü Günün gönlümdeki yeri
ayrıdır. Lakin ruhsal
dünyanızın ve düşüncelerinizin dışa
nasıl vurulacağı bizden daha ziyade o anlık zaman
içinde cereyan eden bir olgu. Buna pek müdahale etmek istemiyorum.
O sebeple türler o anda dile geliş biçimiyle
türünü belirliyor diyebilirim.
E.Q. -
Selim bey, "Davet" romanınızda Frans Kafka modernizmi ilə
səsləşən məqamlar var. Bu bir təsadüfdür
yoxsa Frans Kafkaya bilərəkdən bir işarədir?
S.T. - Öncelikle böyle
bir soru için size teşekkürlerimi sunmak isterim. Davetin
konusu hukuki eksikliğin veya problemin tamamlanması için
izlediği yöntemin insan hayatını nasıl
etkilediğine dairdir. Dolayısıyla hukuki bir konuyu
işlemişseniz sizden önce konuya ilişkin
insanlığın ortak birikimlerini göz ardı edemezsiniz.
Bu birikimler içerisinde en dikkate değer eser ise bizim konumuz
açısından F. Kafkanın Dava adlı eseri.
Kahramanların hayatlarına yansıyan tutum
karşısındaki benzerlikler ise buna sizi zorluyor. Kafkanın
modernizmine gönderi ve Davet romanında yer yer bu tarzın
kullanımı bu çizgiden baktığınız vakit
tesadüf olarak yorumlanmamasına bir söz söyleyemem. Okura
saygı olarak görebilirim sadece bunu. Davette kahramanın adliye
koridorlarında yaşadıkları ile F. Kafkanın
Davasında yaşananlar aynı bilinç olmasa da benzerlikleri
ve çaresizlikleri bağlamında yakınlıkları
inkâr edilemez. Hukuk karşısında nasıl bir şuura
sahip olmamız gerektiği sorusu üzerinde duruyor adını
andığınız iki eserde. Kafka benim çok
önemsediğim güçlü bir zekâ. O nedenle Kafka
ile benim hikâyelerim arasında benzerlik kurulması asla beni
rahatsız etmez. Bundan daha ziyade mutlu olurum. Kısa tespitinizle
ilgili konunun beni zorladığı mecburi bir gönderi
olduğunu itiraf etmek isterim size ve değerli okurlarıma.
E.Q. -
Son romanınız Qarabağla bağlıdır. Bir az bu əsərdən
bəhs edə bilərsinizmi?
S.T. -
Üzerinde çalıştığım
"Özgürlük Çikekleri" veya "Har-ı
Bülbül" Romanım Türk ermeni ilişkilerini endemik
bir bitki olan Harı Bülbül çiçeği
üzerinden anlatmayı denediğim bir roman. Kurgusu
şöyle; sevgili olan İki Ermeni genci Karabağ işgal
Altındayken pikniğe giderler ve orada resim çekinerek sanal ortamda
paylaşırlar. Botanikçiler, biyologlar vs. gibi bilim
insanları resmi gördükleri bu çiçeğin
adını sorarlar Azerbaycanlı bir genç bu
çiçeğin adının Harı bülbül -
Çınare diye cevap verir. Dünyanın pek çok
ülkesinden bu çiçeği literatüre kaydetmek
için heyetler Ermenistana giriş izni isterler Türkiye
dışında tüm ülke bilim heyetlerine izin verilir. Heyetler Ermenistan devlet görevlileri
nezaretinde çiçeği yerinde görürler ve bu
çiçeği saksıda yetiştirmek isterler fakat
çiçek toprağından koparılıp başka bir
saksıya geçince ölür. Her türlü iklim
şartlarını vesaire sağlayıp çaba gösterseler
de Harı bülbülü yaşatmayı başaramazlar.
Çiçeğin yetiştiği bölgeyi kazarlar ki
çiçeğin kökleri Anne kucağında annesini
emerken can vermiş bir çocuğun ağzından
filizlenmiştir. Sonra bu çocuk yani Çınare ve annenin
hikâyesi başlar ki bu anne ve çocuk Karabağ
katliamları esnasında can vermiş anne ve çocuktur.
E. Q. -
Ədəbiyyat insanlığı yönətmə və
yönləndirmə gücünü bu gün də qoruya
bilirmi yoxsa artıq tarixdə qalmalıdır?
S.T. - Milletlerde milli
şuurun oluşumu pekte kolay olmamaktadır. Bizde bu bilinç
Orhun Anıtlarında belgelendiği gibi ve biçimiyle erken
çağlarda oluşmuştur. Dünyaya belli dönemlerde
istikamet vermemizin altında yatan bu erken şuurlanmadır.
Günümüzde edebiyat önemini kaybetmiş gibi
gözükse de aslında insanlık için yeni ve önemli
kazanımlar sağlayabilir. Mesela bu çerçevede yapay
zekânın yaygınlaştığı
günümüzde insan zekâsı ile eşya arasındaki
münasebetlerin gelişimine ışık tutabilir edebiyat.
İnsanın değer kattığı ve şey insandan daha
önemsenir hale gelmiştir. Bu çelişkiden
çıkış edebiyatın insanlığa
sunacağı kıymetli önerilerden biri olabilir. Bu sahadan
kendimizi azade tutmak büyük bir kayıp olur
inancındayım.
E.Q. -
Selim bey,
araşdırmaçı yazar kimi zaman Sizə nələr
verdi, nələri Sizdən aldı?
S.T. -
Edebiyat belirli bir alana odaklanmanızı engelleyen yönü
olan bir sanat. İktisat eğitimi de almış biri olarak tek
bir sahada çaba sarf etmemek benim için yıpratıcı
oldu. Buna rağmen daha erdemli biri olabilme gayretimi okumaya ve yazmaya
borçlu olduğumu söylemeliyim. Her ilmi disiplinin size
kattıkları oluyor ama kaybettirdikleri daha az denilebilir.
E.Q.-
Selim bey, bu gözəl, özəl və
səmimi söhbət üçün təşəkkür
edirəm.
S.T. - Ben
teşekkür ederim Elnara hanım.
P.S. Müsahibin fikirlərinin orijinallığını və emosional yükünü saxlamaq üçün yazı
Türkiyə türkcəsində
verilib və qrammatik qaydalara
toxunulmayıb.
Olaylar.- 2024.- 15-21 noyabr.
¹40.- S.16.