“Anadolu” qəzeti “Respublika”nın qonağıdır

 

Atatürk ve Aliyev Milli Kahramanlarımızdır (1)

 

Türk Dünyasının Medarı İftiharı (2) Haydar Aliyev

 

FotoKocaman Osmanlı İmparatorluğunun parcalandığı ve Batılı devletlerarasında paylaşıldığı dönem ile Azerbaycanın 1993 yılına dek olan gelmiş olduğu güvenlik süreci arasında cüzi fark vardır.

Ulu Önder Atatürk yazıyordu:

“Ülkede rahatlık ve güvenlik olduğunu, ulusal isteklerin yüzde yüz haklı olduğunu resmi bir bildiri ile acıklayarak ulusun genel birliğine hükümetin de katıldığını gösteriniz”.

“Düşmüş olan hükümetin haince davranışlarına alet olmuş bulunan birtakım büyük memurlar vardır. Onları mahkemelere veriniz. Ulusal eyleme engel olan eski valileri devlet hizmetinde kullanmayınız. Ulusal eyleme hizmet ettikleri icin görevinden cıkarılanları eski görevlerine veriniz”.

“Basını yabancı sansurden kurtarınız”.

“Savaş sırasında suç işleyenlerin cezalandırılmasını temin edin… Devletin içine düştüğü felaketi görmekten aciz olan zavallılar, ciddi önlemleri göremezler”.

Bu satırları okuduğumuz zaman Ulu Atatürkün sanki Azerbaycandaki olayları 1991–1993 yıllarında sanki kendi gözleriyle gormüş, takip ederek yazdığını düşünüyorsun. Üzerinden yetmiş küsur yıl geçse de ulusumuza gösterdiği bu çıkış kapısı Atatürk devrimi ve ilkeleri ile Haydar Aliyev devriminin temel ilkelerinin çok yakın olduğunu anlamak hic de zor değildir.

 

İki Türk Generalinin Amacı

 

Bu iki Türk kahramanlarının her ikisinin amacının aynı olduğundan dolayıdır ki, Haydar Aliyev iktidara ikinci gelişinde Ulu Önder Atatürkün ilke ve devrimlerine sıkıca sarıldığını goruyoruz. Atatürk devriminde, Osmanlı zamanında sosyal, ekonomik, kültürel ve hukuki uygar alt yapı yoktu. Azerbaycandaki 1991–1993 yıllarındaki durum bir nevi Atatürkün iktidara geldiği dönemini hatırlatır bizlere. Kültür ve eğitim acıdan Azerbaycan yukseliş yıllarında yuruyordu, ama sosyal ve ekonomik yönden ülke felç haline, ucurumun sınırına getirilmiştir.

Yaramaz adamlar bakanlıklarda, önemli görevlerde istedikleri rezaleti yapıyor, hiçne umurlarında değildi. Yuksek makamlara uzman kadrolar değil, eğitimsiz, alanında tecrubesi sıfır olan, makamdaki alanıyla hiçbir ilgisi olmayan beyinsizler takımı iktidardaydı. Her şey ters yönde hareket ediyordu, sanki zamanın saati sağdan sola hareket ediyordu… Sanat adamı olarak hüsran yaşıyordum ve icim yanıyordu. Ülkenin hali ne olacaktır, hey düşünüyordum? Hayatımda sosyal durumun böyle olacağını hayal bile edemezdim. Sovyet sistemi resmen çökmüştü, zaman da, saatler de, bu “bey” sıfatını kendilerine yakıştırmış Halk Cephesi “liderleri iktidar boşluğundan yararlanarak tarihin ileriye gidişatının rotasını istedikleri yönde değişmişlerdi…

Tepeden geriye iniş hızlanıyordu. Halk ne yapacağına karar veremiyordu. Bizler ne yapacağımızı bilmiyorduk… Ben, dostlarım Rafael Allahverdiyev ve Gulamrza Cemşidi toplanır, acı ortamı tartışıyor, bu vahim olayı Nahcıvana gidip el aksakalı Haydar Aliyeve anlatıyorduk. Onun direktiflerini ise Murtuz Aleskerov ve Celal Aliyeve iletiyorduk. Ülkeyi felaketten, uçurumun kenarından sadece tek o büyük şahsiyet kurtaracaktı. Buna kuran gibi inanıyorduk…

İşte şimdi ülkedeki her alanda hızlı yukselişi gördüğümüzde, bizlerinne kadar gerçekçi ve uygar düşündüğümüzü görmekteyim…

Yeniden o yıllara dönelim.

Ulu Önder Haydar Aliyev, tıpkı Atatürkün yaptığı gibi ilk hamlesi Azerbaycanda sosyal, ekonomik, kültür ve özellikle hukukun üstünlüğünü sağlamak oldu. Bunlar olmadan çağdaş uygarlığa yönelmek mümkün olamazdı. Atın dizginini bırakmış olsan insanı uçuruma göturecektir.

 

Aliyev, Azerbaycanı Dünyevi Devlet Yapmayı Düşünüyordu

 

Devlet strüktürünün dümeni bir nevi atın dizginine benzer. Devletçiliğin temel kurallarını mükemmel bilen büyük mutefekkir, deha siyaset ve devlet adamı Haydar Aliyev, Atatürkün tezlerini kendi mantık suzgecinden geçirmiş, yüksek deha küdreti sayesinde çağdaki insanların hayal küdretlerinin de ilerisinde, modern dunyanın gerçeklerine ulaştıra bilmiştir.

Aliyev güzel biliyor ve anlıyordu ki Atatürkçülüğü anlamak için, önce Atatürkü derinden araştırmak, çeşitli yönleriyle incelemek gerekiyor. Onun Türk ulusuna kazandırdığı değerler ve yenilikler bakımından giriştiği icraatın ve eylemlerinin temelinde bir fikir sisteminin yattığını Aliyev iyi anlıyor, derk ediyordu.

Zaman–zaman sezilmişse de bu sistem bir bütün olarak tüm yapısı ile Aliyev tarafından ciddi olarak araştırılıp incelenmiştir.

Atatürk ilkelerini, eylemlerini derinden bilen Aliyev kendi felsefesini her uygulama aşamasında parça–parça açıklamış oldu. Azerbaycanın Atatürkü olarak kurduğu bağımsız Azerbaycan devletinin ve ortaya koymuş olduğu felsefenin tek teoricisidir, yani kuramcısıdır.

Atatürkçülüğün de, Aliyevçiliğin de en kısa anlamı “Çağdaşlaşma”, yani cağcıl olmak demektir. Yani, cağa yetişmeye calışarak çağın üzerine çıkma mücadelesi vermek, uygarlığın uzerine çıkmaktır.

Aliyev, Azerbaycanı daha da ileriye götürmenin yollarını arıyordu, çünkü Azerbaycanda eğitim, sanat, edebiyat üst düzeyde olduğundan dev projeler üzerinde fikir yürütmenin tam zamanı geldiğini ve hızla hareket etmek gerektiğini idrak ediyordu. Azerbaycanda eğitim gerçekten üst düzeydeydi, yüzde doksan sekizdi.

Atatürk ise eğitimsiz toplumun bir an evvel yükselmesini arzu ediyordu. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu ulusunu Avrupa ve Dünya bilim ve eğitim düzeyine yükselte bilmemiş, sadece savaş etmiştir.

Bu nedenle de Atatürkün üzerinde tonlarca ağır yük vardı, binlerce problemlerin çözümü karşıda duruyor, hallini bekliyordu. Bu kutuptan baktığında, gerçekten de Atatürkün yükü cok ağırdı, yaptıkları tarih olarak devamlı yad edilmeyi hak ediyor.

Aliyev bu bakımdan şanslıydı, çünkü Sovyet döneminde eğitim alanındaki görevlerini bitirmiş, Azerbaycanı en üst eğitim düzeyine sokmayı başarmıştı.

Onun icin yeni dönem başlıyordu:

Azerbaycan devletini bağımsız, laik ve hukuk devleti olarak Dünyaya tanıtmak, dev devletlerin itibarını kazanmak, onları Azerbaycana yatırımlar için davet etmek, dünya siyasetinin en iyi bilicisi olarak kendi ismini onlara garanti gibi önermek kalıyordu. Çünkü o olan yerde yalnız başarı ve ilerleme olacağından emindi.

Bunu da fevkalade başarmış oldu. Birçok devlet Başkanları onun ismini garanti olarak kabul ettiler, onunla işbirliği yapmaları icin onu severek sıraya dizildiler.

Türkiye zaten kardeş ülke idi, hep yanımızda yer almıştır, ama sıraya ilk dizilen ülkelerin başında ABD, Fransa, İngiltere, Japonya, Çin ve başka ülkeler vardı.

 

Aliyev Koyu Atatürkçü Olmuştur

 

Aliyevin siyasetinin mayasında Atatürkçülük, Atatürkün Türk Ulusuna kabul ettirdiği devrimlerinin ruhu, mantığı, manası vardır. Her icraatında, devletin temel kurallarının ve ilkelerinin kabulunde Ataturk ilke ve inkılapları onun siyasi yaşamının bir parcasıydı, günlük çalışmalarında müstesna rol oynamıştır.

Atatürk, uygarlığın yüzlerce yıl gerisinde kalmış bir ulusu bütün tutucu güclerin, eskimiş düşüncelerin gagasından adeta kopararak çağdaş bilimin zirvesine doğru götürmüş tarihi bir şahsiyettir. Adı gibi icraatların tarihi önemi yüksektir, ebediyen Türk Dünyası insanlarının aklında, şurunda, kalbinde yaşayacaktır.

Atatürk diyor ki:

“Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı farz edemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp cihan ile ilgisiz yaşayamayız “Bilakis gelişmiş, uygar bir millet olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız”.

(Söylev ve Demeçler, C. II, S. 44.)

Azerbaycan tarihinin en zor, uçurumun eşliğine geldiği fırtınalı anında halkın talebi ile ikinci defa iktidara gelen Aliyev ülkede sosyal, ekonomik, kültür ve hukuk hamlelerinin yanında güvenliğe dikkati derhal artırdı. İnsanlarımız rahat nefes aldılar, gece vakti istediğin saatte insanlarımız korku bilmeden şehirde dolaşmağa başladı. Bakude görev yapan özellikle yabancı diplomatlar, iş adamları bunu derhal his ettiler.

İkinci hamlesi dünyanın dev devletlerinin dikkatini Baküye çekmek oldu, işbirliği yaratmağı umuyordu. Bunları yapmakla Azerbaycanı dünyaya tanıda bilmenin yollarını arıyordu.

Aliyevin yaşam felsefesinin temelinde aşağıdakiler önemli yer alıyordu:

— Ataturk devrimlerini her koşulda savunmayı;

— Demokrasiyi, hukuk devletini geliştirip yerleştirmeyi;

— Devlete sahip çıkmayı ve tüm kurumlarını işletmeyi;

— Ulusumuzun ve ülkemizin bütünlüğünü en önemli değer olarak savunmayı;

— Ülkenin saygınlığını korumayı;

— Devletin bir kuruşunu boşa harcanmasına izin vermemeyi;

— Hırsızlığın her türüyle mücadele etmeyi kendisine şeref sayıyordu, hayattaki çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırıyordu. Onun ender calışma temposu vardı, çoğu zaman gece sabahlara dek çalışma odasında ışık yanıyordu ve bu tempoya alışmak ekibi icin o kadar da kolay olmuyordu.

Calışmaktan ise büyük keyif ve haz alıyordu.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk gelecek yüz yıllarda Türk Dünyasında yeni Atatürkçülerin olacağını sanki ileriden görüyordu. Onun aşağıdaki sözleri bunun ispatıdır:

“Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla (gelişmesi ile), atının (geleceğin) yüksek medeniyyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır”.

Bu güneş gercekten de doğmuş oldu, Atatürkü derinden okuyarak, onun nutuklarının anlamını, manasını derk ederek, felsefesini benimseyerek onun fikirlerini yeni ufuklara götürmek icin bu seferinde Azerbaycan topraklarında onun timsali olarak yükselmiştir. Ve Aliyev tıpkı Atatürk gibi sözle değil, yapmış olduğu eserleriyle Azerbaycana kalıcı değerler bırakmıştır.

 

Aliyev, Atatürkün Hakiki Devamçısıydı

 

Atatürkün bir zamanlar ifade ettiği her sözün manasında Aliyevin nurlu simasını, güler yüzünü, o mühteşem yüce kametini, tüm ayrıntılarıyla görmek mümkündür:

“Büyük olmak icin hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hic kimseyi aldatmayacaksın. Memleket icin gerçek ülkü ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin.

Her kes sana karşı çıkacaktır, önune sonsuz engeller yığacaklardır, fakat sen bunlara dayanıklı olacaksın. Kendini büyük değil, küçük, zayıf, kimsesiz ve araçsız kabul ederek, hiç kimseden yardım gelmeyeçeğine inanarak, bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyüksün derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin… Haydar Aliyev bir sevgi ve gönül adamıydı. Yeni bağımsız, hukuk devletinin kuruculuğu yıllarında bazı basit, zayıf, husumetle dolu, kin taşıyan muhalefet ve yurt dışındaki bağlantıları onu hep eleştirdiler. Bati ve Rusya tarafından sıkıştırdılar, hatta darbe yapmaya bile kalktılar. Her defasında bunları dile getirdiklerinde Haydar Aliyevin yüzü gülüyordu, daha sonra başarılara ulaştığında, mühalefetin zehir taşıyan tüccarları bu seferinde onun karşısına geçip Aliyevi tarif ediyorlardı. O ise tarifi pek sevmiyordu, gülüşleriyle sadece “otur” diyor, bu millet düşmanları “beyleri” yerlerinde oturtmayı başarıyordu.

Haydar Aliyevi anlayan, düşüncelerindeki derinliği kavrayan, aklın ve bilimin yol göstericiliğinde yaşamını biçimlendiren gelecek kuşaklar, Azerbaycan Cümhuriyetinin her döneminde ayakta kalmasının en büyük güvencesi olacağından şüphe etmiyorum.

Cünkü Aliyevin yitirmemizden yıllar ötmesine rağmen gönlümüzde ona olan biriken sevgi giderek artıyor, ona duyduğumuz özlem her geçen gün daha da büyüyor.

Halkımızın ümum milli lideri, Büyük Önder Haydar Aliyev modern Azerbaycan Cümhuriyetinin kurucusu, yaratıcısı olmuştur. Bu hiç de az değil.

Atatürk, 21 mart 1904 yılında Avrupayı, hatta dünyayı şaşırtan Napolyon hakkında şöyle yazmıştır:

“Napolyon; yıldırımlardan oluşan bir rahimden dünya sahasına duşmuş bir dahidir. Hayatı top tüfek sesleriyle yankılanan bir sima “Kanlı derelerde” cereyan sahnesi olmuş bir zemini tarih bulutlarına bürünmüş ufuklar arasında bir gemiydi. Lakin heyhat! Dünyada en az devam eden, saadettir. Bu parlak cihanın parlak güneşi olan o koca kumandanın, çevresindeki denizin kara dalgalarının müthiş darbeleri altında imleyen bir kara parcasında nefesini tükettiğini görmek ne matemi bir haldır. (Cilt 1. Sayfa 22).

Çok enteresan şu ki, hayatı top tüfek sesleriyle yankılanan dünya fatihlerinin sonu hep böyle olmuştur. Dünyadaki tum milletlere, insanlığa acı keder ve zülüm etmiş canilerden Hitler kendini yakmıştır, Stalin kuru zemin üzerinde can vermiştir, Mussolini ve Çauşeskoyu sokak ortasında kuduz köpek gibi öldürmüşlerdir. Çünkü bunların hiç birisi halkına yakın olmamıştır, halkının refahı, mutlu yaşamaları için çaba göstermemiştir, sonları hep hüsran olmuştur. Cellatların sonu darağacı oluyor, cünkü yaptıkları zülüm, işkence ve acıların aynısını Allah kendilerine de nasip ediyor.

Atatürk ve Aliyev farklı dönemlerde yaşayan unutulmaz devlet adamlarıdır, halk tarafından sevilen şahsiyetlerdir, ayrı–ayrı dönemlerde bağımsız, hukuk ve laik Cümhuriyeti kurmuş dehalardır.

Türk halkı her iki liderini ateş sıcaklığıyla seviyordur.

Haydar Aliyevin sayesinde Azerbaycan, temel insan hak ve özgürlüklerinin gelişmesinde, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve demokrasinin tüm kurum ve kurallarının gecerli kılınması yolunda çok onemli mesafeler kat etmiş bulunmaktadır. Aliyevin çabaları ve gayreti ile bugün Azerbaycan, kuruluş idealine uygun olarak özgür ve müreffeh dunyanın, medeni milletler camiasının saygın ülkesi haline gelmiştir. Kururla şunu ifade edeyim ki, böyle bir liderle iftihar etmek ne kadar hakkımız ise onu anlaya bilmek ve sahip olduğu müasırlaşma ufkunu geleceğe taşımak da o ölçüde görevimiz olmalıdır.

Onurlu kararlılığı, bilimin, sanatın ve edebiyatın gucune olan inancı ve gercekliliği kendisini diğer pek çok tarihsel önderlerden sayılan en önemli vasıflarıydı.

 

DEVAM EDECEK

 

(evveli 6 Aralık sayımızda)

 

…Haydar Aliyev felsefesi, ideali, fikirleri ve tüm düşündükleri zaferle sonuclanmıştır. Bir gerçektir ki, ekonomisi olmayan bir ülkenin geleceği hicranla bitecektir. İleriyi iyi düşünen fikir ve projeler ustası Haydar Aliyev Bakü–Ceyhan Petrol hattının inşası projesine yüklendi ve dünyanın pek çok gelişmiş dev devletlerin başkanlarını Azerbaycana toplamayı başardı. Bu başarıda Aliyevin evrensel, ileriyi ustaca görme yeteneği ve siyasi gücünün büyük payı vardı. Çünkü bir zamanlar Politbüroda birinci olma gücünü elde etmesi, Sovyetler Birliğinin aydın kişileri tarafından sevilmesi ve onura edilmesi ondaki dehasal yeteneğin zaferi olarak nitelenmelidir. Aliyev in bir anda dünya siyasetin zirvesine yükselişlinde Dünya Türklerinin piri sayılan Türkiye Cumhuriyetinin 9. Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirelin de tarihi hizmetleri unutulmamalıdır.

Atatürk hayranı olan Aliyevin ikinci şansı, Türkiye Cumhuriyetinin tepesinde Dünya Türklerinin sevimlisi, Türk Dünyasının Tacı, baba Süleyman Demirelin oturmuş olmasıdır. Siyaset satrancı ustası olan Demirel, Aliyevi yanına alıp Dünya liderlerinin önüne çıkarıyor, kendisi gölgeye çekiliyordu. Demirel Aliyevdeki başarıya, üstün zekasına, mantığına, yürüttüyü siyaset çizgisine hem güveniyordu, ayrıca da hayran olduğunu her fırsatta ifade ediyordu.

Haydar Aliyev de Süleyman Demirele olan derin sevgi ve ihtiramı hep yüksek tutuyordu, onun Türk sevdalısı olduğunu biliyordu. Her ikisi dünya coğrafyasında iki Güvencin olmuşlardı, Büyük Türk devletlerinin acılarını, dertlerini yer kıtasının uzak kutuplarına götürüyorlardı.

Yükseliş yıllarının o önemli yıllarda Demireli Aliyevsiz, Aliyevi Demirelsiz tasavvur etmek mümkün degildi. Ağabeyi ve kardeşliğin sembolü haline geldiklerini hepimiz biliyor, görüyorduk.

 

Demirelin Aliyeve Güveni Sonsuzdu

 

Aliyev her fırsatta Demireli Azerbaycana, kendi vatan topraklarına davet ediyor, oturup Azerbaycanın dertlerini anlatır, düşüncelerini ifade ediyor, degerli fikirlerini aklının derinliklerine not etmekten çekinmiyordu. Aliyev Demirele büyük önem veriyordu, Batı ile Orta Asya Türk devletleri arasındaki problemlerin hallinde onun deneyiminin büyük katkısı olduğunu görüyordu.

Konuşmalarının birinde Aliyev Azerbaycan halkının istek ve dileklerini şöyle ifade ediyor:

“Dünyevi değerlerini kendinde birleştiren büyük insan, sarsılmaz Türkiye Devletinin yenilmez başkanı, aziz dostum ve kardeşim Süleyman Demirel!

Siz bütün bu necip insani hareketleriniz ve sadık emellerinizle dünya tarihinde ebedi kalacak muhteşem, azametli monolit bir dostluk abidesi yükselttiniz, Azerbaycan–Türkiye dostluğunun daha da sağlam ebedi olması için temeli sağlam bir zemin yarattınız ve Türk birliğinin sarsılmazlığını bütün dünyaya nümayiş ettirdiniz.

Siz bununla size minnettar olan milyonlarca Azerbaycanlının sevgisini kazandınız”. İşte böyle bir insanla olan dostluğu Haydar Aliyevin zaten geniş ufkunu dünyadaki siyasetin penceresine yönlendirmiş oldu, önüne alıp dünyayı dolaştırdı. Aliyev fenomeninin zamana sığmadığını, fevkalade yeteneğe sahip olduğunu anlayan, onu dostu olarak değil, kardeşi kadar seven Demirel, her zaman, en ağır anlarda bile üzerine düşen görevini ustaca yapmıştır.

Dünyayı filen idare eden ABD Devlet Departamentinin Basın Başkanı Ricard Bauçerin sözleri gerçekleri yansıtır. O şöyle diyor:

“Haydar Aliyev bir ülke için değil, uluslararası, ya da devletlerarası görev için doğulmuş deha şahsiyettir”.

Böyle liderler üç yüz, beş yüz yılda tek–tek dünyaya geliyorlar. Evet, resmi davet üzerine ziyaret ettiği ülke başkanlarıyla konuşmalarının ilk dakikalarında o inisiyatifi ve ortamı derhal eline almayı başarıyordu. O her şeyin nasıl devam edeceğini, olayların nerede, ne zaman tırmanacağını önceden hiç ediyor, görüyordu.

Tanrı ona fevkalade hiç etme ve duyma duyğusunu gereğinden fazla kısmet etmiştir. Bu nedenle muhatabını bulamıyordu, devlet başkanlarıyla görüşlerinde Tanrı yeteneği ona üstünlüyü kazandırıyor, karşısındaki zayıf kalırdı. Gittiği ülke başkanları bile Aliyev fenomeni karşısında telaşa kapılır, bu üstün zek adamının mantıklı ifadeleri, usta diploması yürüttüğü, hayranedici gülüşü, samimi, doğal yaklaşımı, insanları büyüleyen ilahi gücü karşısında hayran olduklarını yazıyorlar. İngiltere Kraliçesi Elizabet, ABD Başkanı Bill Clinton onunla görüşlerinde, “Fevkalade siyaset ve dünya adamıdır”, diye ifade ediyorlar.

 

Aliyev Hakiki Demokrat, Dünya insanıydı

 

Devlet ve şahsiyet meselesi çağdaş sosyolojinin önemli konularından sayılır. Devleti idare eden kişinin gerçekçi, büyük şahsiyet olması şarttır. Örnein, Ulu Önder Atatürk, ABD Başkanlarından Waşington, İngiltere eski Başkanı Çörçil, Fransa eski Başkanı de Golle, Türkiye 9. Cumhurbaşkanı Demirel, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev deha şahsiyetlerdir.

Son deha şahsiyetin Aliyev olduğunu Amerikalı diplomat R.Bauçerin yukarıdaki sözlerini haklı buluyorum.

Bana göre ilk önce kendi sanat, kültürünü ve geçmiş tarihini, daha sonra dünya edebiyatını, müziğini, sanatını, kısacası sanatın bütün türlerini sentez haliyle bilmeden, dünyanın tarihini, halkların örf adetlerini, zengin medeniyetlerini, kıtamızın her köşesinde olup bitenleri araştırmadan bana göre siyasetin zirvesine yükselemezsin. Bütün bunları sadece okumak yetmiyor, Tanrıdan sana verilen yeteneğin olması da şarttır. Aliyev ilmin bütün alanlarında müstesna bilim adamı gibi konuşuyordu.

Yine Atatürkün nutuklarından örnek veriyim:

Uygar yaşantı ancak bilim ve fen ile olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her ferdinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur”. (Söylev ve Demeçler, C. II, S. 44.)

Aliyev, Atatürk devrim ve ilkelerini bir zincirin halkaları olarak görüyordu, bu halkaların her birini ise çapraz düşünce ile tek başına ele alıp sonuca ulaşmayı örnek gösteriyordu. Azerbaycanda eğitim ve bilim çok yüksek olduğundan endişe yoktu, fakat devletçilik alanında büyük boşluk ve uçurumun olduğu bir gerçekti.

Deneyimsiz, devlet mekanizmini bilmeyen cahiller iktidarda iken anatopraklarımızı düşmene teslim etmediler mi? Eğer bir merdivenin olduğunu hayal etsek, Türkiye 1923 yılında bilim, sanat ve eğitimde merdivenin ilk basamağında, Azerbaycan ise 1993 yılında en üstbasamağında durduğunu görüyoruz.

Tarihi şartlar, imkanlar ve ortam, zaman acısından böyle tablo ortaya çıkarıyor.

Ama Osmanlı gibi dev bir imparatorluk yafladığı zaman içerisinde devamlı savaşlarda kahramanlıklar kazanmıştır, edebiyata, sanata, bilim ve eğitime o kadar da önem vermediği de tarihi bir gerçektir. Müzisyenler, şairler vardı, sadece saraylarda Padişahlara hizmet etmişlerdir, saray insanlarının, Padişahların keyifli yaşamlarına hizmet eden eserler yazmışlardır. Onlar keyif yaptıklarında, halkın aşağı tabakası bu keyiften ziyade, eğitimden, evrensel yükselişlerden yoksun kalmıştır. Mesele buradan kaynaklanıyor.

Ama Türk insanı kadar dünyada her alanda fevkalade yetenekli ikinci bir toplumun olduğuna da inanamıyorum.

Örneğin, Azerbaycan, her alanda dünyaya örnek ola bilecek onlarca yetenekli sanat, bilim, siyaset adamları vardır.

Azerbaycan hiç bir zaman fakir halk olmamıştır, ekonomi sıkıntıları olsa bile yazıp yaratan deha şairleri, yazarları, bilim ve sanat adamları ile dünyada ün kazanmış millet olarak tanınıyor.

Haydar Aliyev 34 yıl Azerbaycanın yükselişi ve devletçiliğinin pekişmesi namına ömrünü vermiştir. En önemli faktör ise 70–80 yıllarında ülkenin bağımsızlığının sosyal, hukuki, ekonomi ve manevi psikoloji temelinin atılması olmuştur. Azerbaycan KP MK 1969 yılı 14 Temmuz Genel Kurulundaki konuşmasında şöyle der:

“…Karşımda beni bekleyen zor görevlerin giderilmesi için tüm ağırlığımı koyacağım… Azerbaycanın gelecek başarıları için sağlam zemin oluşturacağım”.

Bilhassa o yıllarda Azerbaycanda büyük sanayi merkezleri, fabrikalar inşa edilmiştir, insanlarımızın refahı yükselmeye başlamıştır.

Bilim alanında özellikle fizik, matematik ve tıpta aydın insanlarımızın çalışmaları dünya çapında tanınıyor.

Aliyevin gayretleri ve çabaları sayesinde Azerbaycanın bilim adamlarına Amerika, İngiltere, Fransa, Kanadanın tanınmış üniversitelerinin kapıları açıldı. Azerbaycanda sanat, bilim ve başka alanlar Aliyevin iktidarı yıllarında inanılmaz tempoyla ilerlemiş, Azerbaycan coğrafyası, devlet olarak dünya haritasında onun çabaları sayesinde tanındı. Bu satırların yazarı, beni de Rusyanın Yekaterinburq (eski adı Sverdlovsk) Opera ve Balesinden Bakü Opera ve Balesine rejisör olarak getirmiş, evle, işle temin etmiştir. Sanat yaşamımı Haydar Aliyeve borçluyum.

Hakkında “Üstün Zeka” kitabını yazmışımdır (Ankara, Türkçe, 2007).

 

Aliyev, Allahın Yarattığı Mucize Adamdı

 

İkinci gelişinde Haydar Aliyev Azerbaycanı dünya dev devletleri arasında en demokratik ve zengin ülke haline getirmeyi hedefliyordu. Ve bunu başardı bile. O diyordu:

“Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti karşısında duran önemli vazifelerden biri Cumhuriyetin Devlet kuruculuğunu organize etmektir. Bizim yolumuz aydındır, bunu defalarca beyan etmişiz.

Yolumuz demokrasi yoludur. Bağımsız Azerbaycan demokratik, hukuk devleti kurulmalıdır. Azerbaycan devletinde demokratik prensipler faaliyet göstermelidir, geçmiş tarihi hazinesinden, milli ananelerinden güç alarak, dünya demokrasisinden, uluslararası değerlerden yararlanarak demokratik devlet kuruculuğu yolu ile gitmelidir. Bizim yolumuz bu yoldur ve ben size bir daha söz veriyorum, biz mutlaka bu yolla gideceğiz”.

Azerbaycan bu gün gerçekten demokratik, laik, bağımsız bir ilke haline gelmiştir. Burada her birey, ırkından asılı olmayarak barış, kardeşlik içinde bir arada yaşamayı, temel hak ve insan özgürlüklerine saygıyı savunuyorlar.

Türk dünyasının büyük oğlu, Azerbaycan halkının milli kahramanı, deha Haydar Aliyev uzun yıllar çalıştığı Politbüroda Azerbaycanın bağımsızlığı namına savaş vermiş, her fırsatta Politbürodan Azerbaycan için bir şeyler koparmıştır. Son diktatör Gorbaçovla yıldızı hiç barışamadı. Sebebi çok açıktır.

Garabağı hala o zaman almak niyetindeydi. Azerbaycana hiyleler, tuzaklar kuruyordu. Aliyev ona karşı tirenmişti ve münakaşa Aliyevin istifasıyla son buldu.

Gorbaçovun 20 Ocak 1990 yılında Baküyü işgal etmesi ve binlerle gencecik insanlarımızın kanı aktı. Gorbaçovun Politbüroda en korktuğu kişi Aliyev olmuştur. Bunu Rus siyaset adamları da itiraf ediyorlar. Onu büyük ölçüde kıskanıyordu. Neden mi, sora bilirsiniz?

– Fevkalade uyanık ve her şeyden anlayan kişiliğine göre;

– İleriye dönük muazzam projelerin mimarı olduğuna;

– Dünya siyasetinde, özellikle görevi olan Uzak Doğu ülkelerine Politbüroda uygulanan yanlış politikayı eleştirdiğine göre;

– Politbüro üyelerinin Kafkasta yürüttükleri ırkçı politikayı eleştirdiine göre;

– İnsanlarla, devlet adamlarıyla olumlu ve samimi diyaloguna ve modern Dünyada gelişen olaylara doğru ve objektif yaklaşımına göre;

– Daha önemli olanı Türk devletlerindeki problemlerin halline taraftar olduğuna göre;

– Her fırsatta Azerbaycana ve Türk devletlerine yatırımlar talep ettiğine göre;

Daha önemlisi tüm ülkelerde Aliyevin yükselen nüfuzuna göre onu şiddetle kıskanıyordu.

Bir Türk düşünün ki Sovyet Cumhuriyetlerinin en üst idarecilik makamı sayılan, Politbüroya dek yükselmiştir.

Bundan daha öteye ne ola bilir?

Bunu yalnız Türk yapa bilir. Aliyevle kurur, kıvanç duymak azdır. Önünde duracaksın, başını mümkün olduğu kadar öne edeceksin. Çünkü Türk Dünyasının büyük oğludur, Azerbaycan devletinin kurucusudur. Ülkemize, halkınıza Atatürk kadar hizmet vermiştir.

Bu başarıyı sadece bir Türk yapa bilir, çünkü “Türk insanı cesurdur, Türk insanı kahramandır, Türk insanı yeteneklidir” (Atatürk). Sistemin en yüksek tepe noktasına tırmanmak, hala–hala bir Türk, çevresi bütün Hıristiyanlarla çembere alınmış bir ortamda, tekbaşına. Bu şahsın bir mucize adam olduğunu göstermiyormu? Böyle bir insanın yaratılışı Allahın bir mucizesi değil mi? Tarihte Prometeyus, Juliy Sezar, Makedonyalı İskender (onun kanında Türklük vardır), Atatürk, Aliyev, dünyaya Allahın tüm insanlığı korumak namına, her türlü zorakılığa, zulme, istibdada, tüm haksızlıklara karşı olan; aynı zamanda adaleti, insan haklarını, vatanı, toprağı, bağımsızlığı korumağa göndermiş olduğu özel insanlardır.

Hala Atatürk ve Aliyev gibi dev siyaset adamları, “Dünyada Barış, Cihanda Barış” sloganları ile insanlara barış ve yaşam sözlerini vermişlerdir. Adlarını çektigimiz aslanların her biri ayrıca tartışıla bilir, her birinin hataları da ola bilir, bu ayrı bir konu. Fakat bu Firavunların dünyaya örnek ola bilecek ortak yönleri vardır.

Biri dünyayı yönetmek için, öteki ülke insanları ve devletleri için bağımsızlık savaşı vermişlerdir. Her biri bir ferttir, büyük ihtiraslardır, biri savaşın nasıl yapılacağını öğretiyor; bir başkası dünyaya nasıl hakim olmayı, biri de devleti kurmak, bağımsızlığı elde etmek, laik, demokratik, hukuk Cumhuriyeti kurmak için yaratılmışlardır.

Bugün Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Sayın İlham Aliyev de Aliyevçilik siaysetinin en mümtaz devamcısı ve savunucusudur. Bakü–Tiflis–Kars Demir yolu, Bakü–Kars Gaz boru kemeri de Haydar Aliyevin arzusu ve isteği olmuştur. Sayın İlham Aliyev, Türkiye–Azerbaycan ile her alanda ilişkilerini en üst düzeye getirmiştir. Yani Aliyevçilik siyasi kursu layikince devam etmektedir.

Haydar Aliyev, Azerbaycan insanının dünyada harikalar yapmasını arzu ediyordu.

Azerbaycan Türklerine inamı büyüktü. Bunun için elinden geleni yapıyordu. Halkını dünyada tanıtan onun edebiyatı ve sanatıdır, diyordu. Aliyev dünyaya sadece siyaset yapmak, devleti yönetmek için gelmemiştir, edebiyatı, müziği, ressamlığı, mimarlığı, tiyatroyu, operayı, baleyi, kısacası tüm sanat türlerini de siyaseti kadar derinden biliyordu.

Zengin bir düşünür, vefalı dost, sade, hakiki manada BÜYÜK DEVLET ADAMI, BÜYÜK İNSANDI…

Nur içinde yatsın.

 

 

SON

 

Respublika.- 2013.- 12 may.- S. 5-6.