Celil Yakup Zade

İran’ın Karabağ Sorununa ve Güney Kafkasya’da Kolektif

Güvenlik girişimlerine Yönelik Politikası

Giriş

Kafkasya bölgesi özel jeopolitik koşulları, siyasi, tarihi, askeri ve sosyolojik sorunları nedeniyle dünyanın en krizli ve aynı zamanda önemli bölgelerinden biri sayılmakta ve bu akımdan İran’ın milli güvenlik öğretisinde önemli bir konuma sahiptir. Öyle ki bölgedeki gelişmeler İran’ın milli güvenliğini önemli ölçüde etkisi altına almaktadır. Aslında, soğuk savaşın bitmesine karşın soğuk savaşın temel öğesi olarak jeopolitik- stratejik ve güvenlik rekabetler İran’ın diğer komşuları ile ilişkileri başta olmak üzere bölgedeki ilişkilerin düzenlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Kafkasya bölgesinde siyasi, güvenlik, etnik, tarihi ve kültürel değişkenler bölge ülkeleri arasınmdaki ilişkileri ve bölgesel sorunla ve krizlere yönelik politikalarını bölge gerçekleri ve zaruretlerine değil uluslararası sistemdeki gelişmeler ve bölge dışı güçlerin rol ve mevcudiyetine göre şekillendirmektedir.

Kanaatimce İran’ın Karabağ sorunu ve Güney Kafkasya’da güvenlik sorunlarına ilişkin politikası bu çerçevede ele alınması gerekmektedir. Tebliğin temel iddiası İran’ın Karabağ sorunu ve Güney Kafkasya’da bölgesel Güvenlik girişimlerine yönelik politikası bölgesel dinamiklerden ziyade bölge dışı tehditlerden etkilendiği yöndedir. Bu tebliğ, ilk önce İran’da Azerbaycan’ın tarihi imajı ve Azerbaycan’dan algılanan tehditleri İran’ın Karabağ politikasını belirleyen etkenler olarak ele almakta, sonra İran’ın Karabağ politikasına özetle değinmekle birlikte Karabağ sorunu başta olmak üzere bölgesel çatışmaların çözümünü garanti edecek bir kolektif güvenlik sistemine yönelik görüşleri üzereine durmaktadır.

İran’da Azerbaycan İmajı

Milli güvenliğine yönelik duyduğu tehditler İran’da Azerbaycan imajının temelini oluşturmaktadır. İran’ın bu yaklaşımı genellikle İranlıların Kafkas algılamalarından kaynaklanmaktadır. Geçen yüzyılda Kafkasya’da gerçekleşen hassas gelişmeler ve bunların İran’ın milli güvenliğine olumsuz etkileri İran’ın Azerbaycan’a yönelik bakışını ve bu ülkede Azerbaycan imajını etkilemiştir. İran’ın tarihi olarak bölgeden algıladığı iki önemli tehdit bulunmaktadır:

1- Rusya’nın tarihi rolü: geçen yüzyılda Rusya defalaca İran’a saldırılar düzenlemiş ve bu ülkenin zararına olan anlaşmalar dayatmıştır. Ayrıca Sovyet döneminde de İran’ın kuzey bölgelerinde nufüz kazanmak üzere yerli devletlerin kurulmasında aktif katkısı olmuştur. Gilan Sosyalist Cumhuriyetinin kurulması Sovyetler Birliği’nin bir bağımsız ülkede saldırgan politikasının ilki olarak bu tehdidin bariz örneğidir. Diğer bir örnek Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Azerbaycan ve Kurdistan’da yerli devletlerin kurulmasına yardımcı olmasıdır.

2- Kafkasya her zaman özgürlükçü hareketlerin ve düşüncelerin İran’a sızma merkezi olmuş ve Sosyalist- Komünist düşünce çerçevesinde Sovyetler Birliği’nin etki kazanma köprüsü olmuştur.

Söz konusu etkenler İran’ın bölgeye yönelik bakışını ve Azerbaycan imajını etkilemişlerdir. Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında, İran milliyetçilerinin Pan-Türkism tehdidi vce İran’ın parçalanması tehlikesi konusunda yoğun propagandası ve yabancı güçlerin ve İran’a rakip olan ABD, İsrail ve Türkiye’nin bölgedeki varlıkları ile bu şupheci bakışı pekişmiştir.

Dediklerimize esasen İran Azerbaycan Cumhuriyetinden iki temel tehdit algılamaktadır:

 A) İran’da Etnik Grupların Kışkırtılması

Sovyetler Birliğinin çökmesi ve Azerbaycan Cumhuriyetinin kurulmasıyla birlikte İran’da etnik sorunları dış etkenler açısından ele alan soğuk savaş dönemindeki çalışmaların doğurduğu zehniyet, siyaset ve Bilim çevrelerinde İran Azerbaycan topluluğu arasında milliyetçi eğilimlerin artacağı yolunda yoğun beklentiler doğurdu. Bunun dışında, İran milliyetçi çevrelerinin, yirminci yüzyıl boyunca İran milliyetçiliğinin anti söylemi ve etnik taleplere ve komşulara karşı kışkırtma aracı olarak parçalanma tehlikesini gündeme getirmekle milliyetçiliği ve buna bağlı olarak da kendilerini önplana çıkarma çabaları ve bu yönde İran basınında yoğun propaganda yapması yeni bağımsızlığını kazanmış Azerbaycan’ı İran’ın temel tehdidi haline getirdi ve Azerbaycan’la olan ilişkiler söz konusu tehditlere göre düzenlendi. Bu görüşe göre Pan-Türkistler ve Azerbaycan milliyetçileri ABD ve İsrail’in yardımıyla İran’da etnik çatışmaları kışkırtma amacını güdmektedirler. Buna göre de Azerbaycan’la her tür işbirliği ve ilişkilerin geliştirilmesi İran’ın toprak bütünlüğünü parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır.

Son zamanlarda Ortadoğu’da, Özellikle Kürt Milliyetçiliğinin yaratdığı güvensiz ortamla birlikte İran siyasal seçkinlerinin etnik sorunlara yönelik tehdit merkezli ve şüpheci yaklaşımları etnik sorunlara karşı hassasiyetleri İran İslam Cumhuriyetine karşı bir tehdit olarak yorumlanmısına sebep olmuştur. Ayrıca, İran, Azerbaycan etnik sorunun Kürt milliyetçliğini de körüklemesinden endişe duymaktadır. İran’ın diğer bir kaygısı İsrail ve ABD’nin Azerbaycan kozunu kullanarak ülkede etnik sorunları gündeme getirmesidir.

Bu yaklaşıma karşı diğer bir grupa göre:

1-Azerbaycan ne İran’a ciddi güvenlik tehdidi oluşturabilir ve ne Türkiye gibi Hazar ve Kafkasya’da ABD’nin güç gösteriminin bir unsuru olarak rol alabilir.

2-İki ülke de İran ve Türkiye ilişkilerinde olduğu gibi etnik kozları bir birlerine karşı kullanmadan kaçınmalıdırlar.

3-En az gelecek yirmi yıl içinde Azerbaycan’ın başlıca gündemi iç sorunlar ve ekonomik gelişme olacaktır ve dolayısıyla İran’da Azerbaycan sorunun ikili ilişkilerde gündeme gelme olasılığı düşüktür. Ayrıca İran iç sorunlar ve ABD ile olan problemlerden dolayı Kafkaslarda ve Orta Asya’da aktif politika yürütme imkanı da bulunmamaktadır.

4-Azerbaycan’la ilişkilerin geliştirilmesi taktirdeİran’ın parçalanacağı propagandası ülkenin kimi marjinal siyasi grupları tarafınfan ileri sürülmektedir.

Buna göre Tahran, Bakü’nün İran’la ilişkilerini bir grup milliyetçilerin talepleri üzerine kurmayacağı ve İran toprak bütünlüğüne ciddi tehdit oluşturamayacağı sonucuna varmıştır. İki ülke de İran Azerbaycan’ı sorununun ikili ilişkileri bundan artık etkilemesine müsaade edilmemesi ve ikili ilişkilerde işkinci plana itilması gerektiği konusunda görüş birliğine varmışlardır.

Bununla birliklte, kimileri özellikle milliyetçi çevreler Azerbaycan’la ilişkilerin geliştirilmesiyle İran’ın parçalanacağı yönündeki fobiyi gündemde tutmaya çalışmakta ve geçen 15 yıl boyunca ikili ilişkilerin gelişmesini önemli ölçüde önlemeyi başarmışlardır.

B) Azerbaycan’ın ABD ve İsrail’le olan İlişkileri

İran’ın diğer bir kaygısı İsrail ve ABD’nin Azerbaycan’da etki kazanması ve İran’a karşı opersayonlarda burayı bir üs olarak kullanmasıdır. Aslında İran Azerbaycan’ın söz konusu ülkelerle olan ilişkileri iki bakımdan endişe duymaktadır. Birinci olarak, İran siyasal sistemine meydan okuyacak sekolarizmin ülkeye sızmasından kaygı duymaktadır. Nüfusunun çoğunluğunu Şiiler oluşturan Azerbaycan’da şii sisteminde sekolar bir alternativin ortaya çıkması yaygın görüşün aksine Sünnilerde olduğu gibi şiilerin de her tür hükümetin meşruiyetini kabul edebilir ve kapitalist sistemle barışabilir olması anlamına geldiği için İran devletini rahatsız etmektedir.

İran’ın Amerikan kuvvetlerinin Kafkas’da olası konuşlanmasından duyduğu endişenin diğer bir nedeni kuzey sınırlarının güvensizliği konusudur. Amerika ve NATO kuvvetlerinin Azerbaycan’da konuşlanması talebi 90’lı yılların ortalarında Rusya ve İran’ın gayri resmi ittifağını dengleştiren bir etmen olarak Azerbaycan yetkilileri tarafından ileri sürülmüşse de, Ancak 11 Eylül sonrasında ciddi olarak gündeme gelmiştir. Son zamanlarda iki ülke yetkililerinin görüşmelerinde üs talebi görüşme konularından biri olmuştur. Aslında, 11 Eylül sonrasında ABD’nin stratejik amaçlarından birisi dünya stratejik ve jeopolitik bölgelerinde, özellikle Hazer bölgesinde hegemonyasını sağlamak olmuştur. Bunun için de ABD Savunma Öğretisi Reform Taslağında dünya stratejik bölgelerinde özellikle enerji kaynaklarının buluduğu bölgelerde askeri konuşlanmayı öngörül-müştür. ABD, hegemonyasını pekiştirmek için Hazar ve Kafkasya Güvenlik sisteminde başat ve lider rolünü oynamaya çalışmaktadır.

Amerikan kuvvetlerinin Azerbaycan’da olası konuşlanması Rusya ile birlikte İran tarafından da hassasiyetle takip edilmektedir. Yabancı kuvvet-lerinin Azerbaycan topraklarında konuşlanmsını yasaklayan Azerbaycan Milli Güvenlik yasasının 2004’te onaylanması İran ve Rusya’nın hassasiyet ve kaygılarını azaltma yönünde bir girişim ve çaba olsa da, İran siyasi çevrelerinde Azerbaycan Cumhutriyetinin ABD’den daha fazla imtiyaz elde etme girişimi olarak yorumlandı ve hatta kimi çevreler Bakü’yü yabancı kuvvetleri bölgeye davet etmekle suçlamaktadırlar.

Şüphesiz, bu etmen hem İran ve Rusya’nın milli güvenliğine tehdit sayılacağı ve hem de bölgede güç dengesini bozacağı için İran ve Rusya’nın Azerbaycan’la ilişkilerine ve Karabağ sorununa yaklaşımlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle, bugünkü şartlarda ABD Azerbaycan’ı Rusya ve İran karşısında muhatep konumuna getirmektedir ve bir anlamda Azerbaycan’ı iki ülke arasında yalnız bırakmaktadır. İran bu güne dek Azerbaycan’ın ABD ve İsrail’le ilişkileri konusunda ara sıra uyarmalarına karşın anlayışla karşılamıştır, fakat bunun da bir sınırı olduğunu ve gerektiğinde güç dengesini sağlayacak politikalar üretmeye sevk edilebilir ve Karabag sorununun çözümününü daha zorlaştırabilir olmasını Azerbaycan tarafı da göz önüne alması gerekmektedir.

 Karabağ Sorununda İran’ın Arabuluculuk Girişimleri

İran, dış politikasının bir temel prensibi olarak ülkelerin toprak bütünlüğünün dokunulmazlığını savunmakta ve halkların kendi kaderini taain etme hakkını redetmektedir. Aslında, İran halkların kendi kaderini taain etme hakkına istinaden dünyanın her hangi bir ülkesinin toprak bütünlüğünün bozulmasını gelecekte ülkenin hakimiyeti ve toprak bütünlüğünün bozulmasına bir örnek olabileceğinden endişe duymaktadır. Buna göre de Karabağ sorunun başlangıcından itibaren açıkça ve bir prensip olarak Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü resmiyetle tanıdı ve milli çıkarları doğrultusunda uyguladığı politikalara karşın ki kimi zaman Azerbaycan’ın aleyhine sonuçlar doğurmuştur, söz konusu prensibe vurgu yapmakla birlikte tarafrsız kalmaya ve atabuluculuk yapmakla söz konusu sorunun İran’ın milli güvenliğine doğurabileceği olumsuz etkileri kontrol etmek için Kafkasya’da aktif politika yürütmeye çalışmıştır. Bu çerçevede, 25 Şubat 1992’de İran Dış İşleri Bakanı Velayeti Bakü’ye gelerek Azerbaycan yetkililerine arabuluculuk önerisinde bulundu. İran’ın arabuluculuğu ile Ermenistan ve Azerbaycan yetkilileri 15 Mart 1992’de Tahran’da ateşkes anlaşmasını imzalamışlardı. Ardından Nisan ayında İran Dış İşleri Bakan Yardımcısı Mahmut Vaezi ateşkesin ayrıntılarını ve savaş esirlerinin mübadelesini görüşmek üzere Bakü ve Yervan’a gitti. Ancak, İran Cumhurbaşkanı’nın 7-8 Mayıs’ta arabuluculuğu ile iki ülke arasında ateşkesin imzalanmasına karşın Şuşa 9 Mayıs’ta Ermeniler tarafından işgal edildi. Vaezi İran’ın temsilcisi olarak işgali kınadı ve İran’ın resmi görüşü olarak Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğunu ve sınırların güç kullanarak değiştirilmesinin kabul edilemez olduğunu açıkladı. Fakat, İran’ın bu tepkisi sonuçsuz kaldı ve ardından 17 Mayıs’ta Laçin Ermeniler atarafından işgal edildi. Dolayısıyla, İran’ın arabaulukculuk misyonu başarısızlıkla sonuçlandı. Kimi Azerbaycan çevreleri arabuluculuk girişiminden dolayı İran’ı suçlasalarda İran’ın girişimlerinin başarısızlığında Rusya’nın önemli rol olduğu bilinmektedir. Aslında, Rusya Kafkasya’yı kendi etki alanı olarak görmekte ve hiç bir ülkenin hatta bölgesel müttefiki sayılan İran’ın bu bölgede rol almasını istememekteydi. Bu deneyimden sonra İran pasif ve Rusya merkezli bir politika izlemeye başladı. Kafkasya ve Orta Asya’da Rusya merkezli politika İran’ın Ermenistan’la daha yakın ilişkiler kurmayı gerekli kılamaktaydı.

Rusya’nın baskıları karşısında dengeyi sağlamak amacıyla Azerbaycan’ın diğer güçleri bölgeye çekme girişimi ve ardından Türkiye ve İsrail Stratejik ittifakına katılma olasılığını bulunması İran’ın Ermenistan ve Rusya merkezli yaklaşımını pekiştirmiştir. Bu şartlar altında, İran, Ermenistan, Rusya ve Yunanistan stratejik ittifaki ortaya çıkmıştır. Bu karşı durmalar Karabağ sorununun uzamasına yol açmakla birlikte bölge ülkelerini soğuk savaşa itmiştir. 11 Eylül sonrasında mevcut stratejık ittifaklar tehdit ve çıkarlarını gözden geçirme ihtiyacı duymuşlardır. Bu dönemde, İran, Ermenistan, Rusya ve Yunanistan stratejik ittifaki da etkinliğini kaybetti. Yeni şartlarda, Rusya İran’ın bölgeye karşı politikasında başlıca unsur ve Batı baskısı karşısında dengeleyici unsur olmaya devam ettise de, birçok İranlı araştırmacı Rusya’nın ülkenin Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri ile olan ilişkilerde negatif rolünü sorgulamakta ve İran’ın bölgeye yönelik politikalarının Rusya eksenli olmasını eleştirmektedirler. 11 Eylül sonrasında ortaya çıkan yeni ortam ve şartlarda İran, Azerbaycan ve Türkiye ile yakın ilişkiler kurma gerekliliğini hiss etmiş ve Karabağ politika-sını bu yaklaşıma göre eyarlamıştır. İki ülke Cumhurbaşkanlarının karşılıklı ziyaretleri sırasında, İran üst düzey yetkilileri Azerbaycan topraklarının işgalinin kabul edilmez olduğunu ve İran devletinin sorunun barışçıl yollarla çözülmesinde yardımcı olmaya hazır olduğunu bildirmişlerdir.

Üzerinde durulması gereken diğer bir konu, İran’ın toprak mübadelesi konusunda çekince ve kaygılarıdır. Paul Goble tarafından 1992’de önerilen ve Goble planı olarak bilinen bu öneri Laçin koridorunun Karabağ Ermenilerine ve İran – Ermenistan sınırı boyunca Nahcivan Özek Cumhuriyetini Azerbaycan’ın ana topraklarına bağlayan bir koridorun da Azerbaycan’a verilmesini öngörmektedir. İran’ın bu konuda çekinceleri bulunmakta ve bu konuda İran’ın da milli çıkarılarının göz önüne alınması gerektiğine israr etmektedir.

İran’ın Güney Kafkas’ta Kolektif Güvenlik Girişimlere Yönelik Politikası

İran’a göre Kafkasya’ya önerilen her hangi bir güvenlik sistemi İran’ın güvenliğini görmezden gelmemeli ve özellikle yabancı kuvvetlerının bölgeye konuşlanmasını önlemelidir. Dolayısıyla, İran bu ülkeyi görmezden gelen veya yabancı kuvvetlerının konuşlanmasını sağlayan girişimlere karşıdır. İran’a göre bölgesel güvenliği küresel sistem çerçevesinde tanımlayan NATO, Avrupa Güvenliği ve İşbirliği Teşkilatının Doğuya genişletilmesi veya eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinin İşbirlikleri gibi bölge dışı girişimler hem küresel aktörlerin çokluğu ve hem de bölgesel aktör ve komşıları sistem dışı bıraktığı için bölgesel güvenliği sağlamakta ve Karabağ sorunun başta olmak üzere bölge sorunlarına çözüm üretmekte yetersiz kalcaktır. İran’ın bu konudaki önerisi Kafkasya’nın üç ülkesi ile İran, Türkiye ve Rusya’nın işbirliğini öngördüğü 3+3 şeklinde bir sistemdir. İran’a göre bir güvenlik sistemi bu özelliklere sahip olmalıdır:

Günümüze dek bu öneri ayrıntılı olarak tartışılmaya açılmamıştır. En önemli girişim 2003 baharında İran Dış İşleri Bakanı’nın bölge ziyareti sırasında söz konusu ülkelerin yetkililerine İran önerisi sunulmuş ve konu üzerine görüşmeler yapılmıştır. Bölge ülkeleri değişik biçimlerde bu öneriye tepki göstermişlerdir. Gürcistan ABD’ye yakın ilişkileri dolayısıyla bu girişimi desteklememekte ve hatta İran’ın sistem dışı bırakılmasında yana bir tavır segilemektedir. Azerbaycan İran’ı bölgesel aktör ve güç olarak kabul etmekle birlikte, Ermenistan müttefiki saydığı İran ve Rusya karşısında elini güçlendirmek için bölge dışı aktörlerin de müdahele etmesini istemektedir. Ermenistan da, Türkiye’nin sistem dışı bırakılmasında yanadır. Bunun yanında, Rusya aslında bölge sorunları çözmede hiç bir ülkenin katkısını istememekte ve kendi başına hareket etmeye çalışmaktadır.

Yukarıda değindiklerimize göre, bölgede çıkar sahibi olan ülkelerin çıkar çatışması nedeniyle bölge ülkeleri arasında mevcut sorunları çözmekle birlikte sürdürebilir ve kalıcı güvenlik sağlayabalecek kolektif güvenlik sistemi konusunda fikir birliği elde edilememiştir. Aslında, Kafkasya, aktörler arasında güç dengesinin sağlandığı bir güvenilir bölge haline gelmemiştir ve aktörler diğerlerini sistem dışı bırakmakla çıkarlarını optimum etmeye çalışan bir oyun sahasına benzemektedir. İran’a göre bölge ülkeleri bölgesel güvenlik konusunda ortak bir tanım ve anlayısa vardıkları taktirde Kafkasya’da güvenlik sorunları işbirlikle çözülebilecektir. İran’a göre bu çıkmazdan çıkış yol bölgesel konularda bölge ülkeleri arasında diyaloğu sağlayacak mekanismlerin tanımlanmasıdır.

Kafkasya’da kolektif güvenliğin sağlanması için

Karabağ sorununa daçözümler getirecek bölgesel güvenlik girişimleri ya bölge ülkelerinin çıkarlarını sağlayamadıkları veya bölge ülkeleri söz konusu girişimlerden doğru ve düzgün bir anlayışa sahip olmadıkları bilinmektedir. Dolayısıyla, uygun güvenlik mekanismlerinin tanımlanması ile birlikte yanlış algılamaların da düzeltilmesi gerekmektedir. İran’a göre bölgesel güvenlikten söz etmeden önce Kafkasya Güvenlik konuları ele alınacak bir görüşme ve diyalog mekanismi tanımlanmalıdır. Bu konuda Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konfransı deneyimi yararlı olabilir. Fakat, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konfransından söz ederken, bir örgüt olarak değil, bir diyalog süreci olarak kast edilmektdie. Bununla birlikte, İran Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının Karabağ girişimini ve Avrupa Birliğinin, ABD ve Rusya ve diğer aktörlerin mutlak başatlığını önlemeyi, bölge güvenlik sorunlarını kontrol etmeyi, güvenliği bozan etmenlerin yayılmasını önelemeyi ve bölgede yatırımları garanti etmeyi öngörecek kolektif güvenlik girişimlerini, İran’ı da içine aldığı ve İran milli çıkarlarını da göz önüne aldığı taktirde, desteklemektedir.

 Sonuç

  Özet olarak,